BUYUKLUGUN ÖLÇUSU
  Büyüklerde büyüklügün alâmeti tevazu ve mahviyettir. Küçüklügün emaresi ise tekebbürdür. Allah Resûlü, insanlar içinde en büyük insandir. Öyle ise tevazuu da öyle olmaliydi… Mescit yapiminda herkes gibi kerpiç tasiyan, hendek kazisinda herkes karnina bir tas baglarken iki tas baglayan, karsisina gelen ve mehabetinden dolayi sitmali gibi titreyen bir adama: “Kardesim, korkma, ben de senin gibi, [&hellip]
Büyüklerde büyüklügün almeti tevazu ve mahviyettir. Küçüklügün emaresi ise tekebbürdür. Allah Resûlü, insanlar içinde en büyük insandir. Öyle ise tevazuu da öyle olmaliydi…
Mescit yapiminda herkes gibi kerpiç tasiyan, hendek kazisinda herkes karnina bir tas baglarken iki tas baglayan, karsisina gelen ve mehabetinden dolayi sitmali gibi titreyen bir adama: 'Kardesim, korkma, ben de senin gibi, anasi kuru ekmek yiyen bir insanim.' diyen Allah Resulü hiç süphesiz insanlarin en mütevazisiydi.
Meclislerde otururken, büyüklük almeti olarak ayak ayak üstüne atip öyle oturanlar, psikiyatrinin hangi dalinda cinnetle bütünlesirler bilemem ama onlarin ruhî yönlerinde ciddî bir eksiklik oldugunu kesinlikle söyleyebilirim. Allah Resulü herkes gibi oturur ve herkes gibi davranirdi. Evet, O'nun her hareketi belli bir edep dairesi içinde cereyan ederdi. O, büyüklügünü, her zaman yüzünü yere koymak ve seccadede gerilmek suretiyle gösterirdi.
'Kim Allah için tevazu gösterirse Allah onu yüceltir. Kim kibirlenirse Allah onun burnunu yere sürter.'
Tevazu ve mahviyet, insana iki kanat gibidir; onu yüceler yücesi bir leme dogru pervaz ettirirler. Allah Resulü, tevazuu sayesinde asilmazlari asmis ve ebedlere kadar insanligin lideri olmustur. Zaman ve meknin dar buudlarini asan bu mümtaz ve seçkin liderin karsisina insanlar çok rahatlikla çikar ve söyleyeceklerini de rahatlikla söylerlerdi. Çünkü kendisi de çok rahat bir insandi.
Müslim ve Ebû Dvûd naklediyor: 'Bir gün aklindan zoru olan bir kadin geldi, Allah Resul'üne, 'Y Resûlallah, Seninle bir isim var.' dedi. Allah Resulü onunla beraber yolun bir kenarina çekildi, sikintisini dinledi ve problemini çözdü.'
Buhrî'nin Hz. Enes'ten rivayet ettigine göre ise bir cariye gelir, Efendimiz'in kolundan tutarak çeker, O'na bir isini gördürmek isterdi de Efendimiz gayet rahat bir sekilde gider, ona yardim eder gelirdi.
Bu is, belki bir ev süpürmek, belki de yikanmis çamasirlari sikmakti. Isin keyfiyeti ne olursa olsun, Allah Resulü bu isi yapardi. Zira 'O' bir fitrat insaniydi ve O'nun bu hareketi asla zillet de degildi. Zillet, O'nun rüyalarina bile girememisti. Nasil girer ki; O, küfür ve isyan karsisinda kükremis bir aslan gibiydi. Ve yukarida da söyledigimiz gibi, O, insanlarin en secaatlisiydi.
Hz. Ali der ki: 'Biz muharebe meydaninda korktugumuz zaman Allah Resul'ünün arkasina siginir ve O'nunla korunurduk.' Hatta O'nun atmosferi, çevresindekilere emniyet ve güven verirdi. Öyle ise böyle bir insan, bu sekilde bir mahviyet gösteriyorsa, bu sadece O'nun tevazuundandir.
Mal, makam ve söhret sarhoslugu içerisinde benligine maglup olup etrafini göremeyen ve kendini bir ramak daha yükselse ilah olacagini zanneden günümüzün dengesini kaybetmis insanlarina, Kutlu Dogum Haftasi münasebetiyle Efendimiz'in (sas) nuranî sahsiyetinden ve kemalat deryasindan bir damla sunmayi tarihî bir görev saydim.
O'ndan (sav) ders alanlara ve hayatini O'na göre sekillendirenlere binlerce selam olsun.
NECDET IÇEL