Son talebelerden Musa Yukarı…
Bediüzzaman Said Nurs-i hazretlerini Emirdağ’da ziyaret eden, nurculuk davasında mahkeme olunan ve hapis yatan Musa Yukarı, 'Son talebelerdendi…' AYRANCILAR, üzerinden 3-4 gün geçmesine rağmen, manevi değeri yüksek hemşerilerinden Musa Yukarı'yı kaybetmenin hüznünü yaşıyor hala. 70 yıldır Ayrancılar'da ikamet eden ve bölgeyi Risale-i Nur ile ilk tanıştıran hocalarından olan, 'son şahitlerden' kabul edilen Musa Yukarı geçtiğimiz [&hellip]
Bediüzzaman Said Nurs-i hazretlerini Emirdağ'da ziyaret eden, nurculuk davasında mahkeme olunan ve hapis yatan Musa Yukarı, 'Son talebelerdendi…'
AYRANCILAR, üzerinden 3-4 gün geçmesine rağmen, manevi değeri yüksek hemşerilerinden Musa Yukarı'yı kaybetmenin hüznünü yaşıyor hala. 70 yıldır Ayrancılar'da ikamet eden ve bölgeyi Risale-i Nur ile ilk tanıştıran hocalarından olan, 'son şahitlerden' kabul edilen Musa Yukarı geçtiğimiz günlerde vefat etmişti. 1960 senesinde Ayrancılarlı Kadir İnci ile birlikte Bediüzzaman Said Nurs-i hazretlerini Emirdağ'da ziyaret eden, nurculuk davasında mahkeme olunan ve hapis yatan Musa Yukarı, 'Son talebelerdendi…' Musa Yukarı, İzmir bölgesinde tatlı sohbetleri, ikna kabiliyeti ve hazır cevaplılığı ile tanınan ve sevilen bir kıymetti. O bilge bir kişiydi, Bediüzzaman Hazretlerine yaptığı ziyaretinin yanında; yaşamış olduğu ibretli bazı hatıraları da vardı. Bunlarasık sık TV ekranlarında ve sosyal paylaşım sitelerinde yer verilirdi. Kendisi ile aynı ismi taşıyan torunu Musa Yukarı, O'nu şu sözlerle anlatıyor, 'Her yerde anlatacak bir şeyleri vardı. Gençler onu çok severler. Ben, hiç bir kimseyi incittiğini, kırdığını hatırlamıyorum, daima şefkatli davranır. Sesini yükseltmez, fakat ikna eder veya muhatabına göre, ilzam ederdi. Kendisi, Kur-an'ın en mükemmel bir tefsiri olan Risale-i Nurları, rehber ve hizmet düsturu olarak seçmişti. Yaşadıkları ve şimdi hatıra olarak anlattıkları çok ibretli ve istifadelidir' dedi.
HİÇ SİYASETE GİRMEDİ
Musa Hoca, Nur Talebelerinden, sempatik, birşey anlatırken yüzü gülen ve etrafındakileri de güldüren bir insandı. Hem güldürüyor hem de hakikatleri insanlara sıkmadan anlatıyordu. Hayatı boyunca hiç siyasete girmeyen Yukarı, Bediüzzaman'ı Torbalı'dan gören ve sohbetinde bulunan nadir kişilerdendi. Ayrancılar'da bir dönem muhtarlık yapan Yukarı, uzun yıllar çiftlerin nikhlarını kıydı, doğan çocukların isim babası oldu. Bölgenin manevidimağlarından olan Yukarı, küslükleri barıştırması ile de ön plana çıkıyordu.Cenaze törenine Isparta, Denizli, Konya İstanbul'dan katılımlar oldu. Ayrancılar'ın bugüne kadar şahit olduğu en kalabalık cenaze töreni oldu. Cenaze merasiminde Torbalı MüftüsüSemih Keskin de bir konuşma yaptı.
ÜSTAD'LA KARŞILAŞMA ANI:
YUKARI Said-i Nursi ile karşılaşmalarını şu şekilde anlatıyor: 'O anda sevincimizden sanki uçuyorduk. İçeri girdik. Üstadımız biraz rahatsız yatıyordu. Bize elini uzattı. Elini ikimiz sırayla öptük. Bize 'Nerelisiniz?' diye sordu.'Ben, 'Denizli Tavaslıyım' dedim. Kadir İnci de, 'Konya Ermenekliyim' dedi. 'Fakat şimdi ikimiz de İzmir Torbalı, Ayrancılar köyünde oturuyoruz' dedik. Buyurdu ki:'Küfrün beli kırılmıştır, bir daha doğrultamaz. İzmir'deki kardeşlere selam söyle, para masraf edip gelmesinler. Risale-i Nur'ları okusunlar. Oğlum Zübeyir, bunlar beni görmek için buraya gelmişler. Bunların yol paralarını ver.''Biz, 'Parayı almayız, başka yere gelmiştik, buraya uğradık' dedik.'Tekrar elini uzattı, 'Üstadınız müsaade veriyor' dedi.'Tekrar elini uzattı. İkinci defa elini öptük.'Üstadımız, Zübeyir Ağabeye, 'Bunları otobüse bindir, öyle gel' dedi. Zübeyir Ağabey bizimle beraber dışarı çıktı. Yolda bir dakika bile beklemedik, hemen İzmir tarafına giden bir otobüs geldi. Binip hareket ettik. Halbuki İzmir'e otobüs her zaman bulunmuyordu. Üstadımızın manen otobüsü görüp bizi gönderdiği, şikre belli oldu.
BİR PROVOKASYON SONUCUNDA BUCA CEZAEVİ.
Kötü bir provokasyon sonucu Buca Cezaevine giren Musa Yukarı o günleri şöyle anlatıyor: Ayrancılar'da cmimizin yanına bir Kur'an Kursu temeli atacaktık, dernek başkanı da bendim. Her yere İzmir, Torbalı, Tire, Ödemiş… davetiye gönderdik. O gece bir tertip olarak, oranın karşısında hlen şimdi de bulunan Atatürk heykelinin yüzüne insan pisliği sürüyorlar. İslm düşmanlarından birisi bu hizmete mni olmak için yapıyor. Sabahleyin baktık jandarma polis bir kalabalık var, millet de temel atmak için epey kalabalık gelmiş. 'Bunu yapsa yapsa bu Kur'an Kursunu açacak Nurcular yapar' diye bizden on kişiyi topladılar. İçimizde Erzurumlu uzun sakallı Fruk isminde bir kardeşimiz de var, diğer dokuzumuzda sakal yok. Onu en öne oturttular, bize namaz takkelerini taktırdılar sonra resim aldılar. İşte 'mürşid müridleriyle bu işi yapmış' diye gazetelerde bastırdılar bunu. Hlbuki o on kişiden Risale-i Nurları en az okuyan o Faruk kardeşti, daha yeni gelmişti, ama sakallı olduğundan o şeyh, biz mürid olmuştuk. Öyle imaj verdiler. Biz ortadayız, savcı bizi sorguya çekiyor, herkes de toplanmış bize bakıyor. Sakallı Fruk kardeşin orada güzel bir lfı oldu: 'Savcı Bey bizi buraya niye topladınız?' Savcı: 'Baksana Atamızın yüzüne insan pisliği sürülmüş, bunun için sizden şüpheleniyorlar' dedi. Faruk: 'Savcı Bey! Teknik ilerlemiştir, bütün köylünün pisliğinden numûne alın, kimin pisliği ise çıksın ortaya' dedi. Savcı kızardı bozardı, bir şey diyemedi artık.