İyi şairlerin devri kapanmaz!
Yazdığı şiirlerle ismini Türkiye’nin yanı sıra dünya genelinde duyuran ve birçok önemli ödülün de sahibi olan sair Yunus Koray, son kitabı 'Bütün Zamanların Boşluğu' ile yine büyük hayranlık uyandırdı. GEÇTİĞİMİZ ay yayımladığı 'Bütün Zamanların Boşluğu' isimli şiir kitabıyla edebiyat çevrelerini bir kere daha kendisine hayran bırakan Yunus Koray ile son kitabını, edebiyatı ve Torbalı'yı anlattı. [&hellip]
Yazdığı şiirlerle ismini Türkiye’nin yanı sıra dünya genelinde duyuran ve birçok önemli ödülün de sahibi olan sair Yunus Koray, son kitabı “Bütün Zamanların Boşluğu” ile yine büyük hayranlık uyandırdı.
GEÇTİĞİMİZ ay yayımladığı “Bütün Zamanların Boşluğu” isimli şiir kitabıyla edebiyat çevrelerini bir kere daha kendisine hayran bırakan Yunus Koray ile son kitabını, edebiyatı ve Torbalı’yı anlattı. Geçtiğimiz yıllarda ani bir kararla Torbalı’ya taşınan şair, ilçeye kısa sürede alıştı. İlçeyi estetik açıdan eksik bulduğunu söyleyen Koray, şairliğine ve şairlere dair birçok şeyi Torbalı Belediyesi’nin aylık bülteninde içtenlikle anlattı.
-Son yayımlanan kitabınız, “Bütün zamanların boşluğu” ismini taşıyor. Kitabınıza neden bu ismi koydunuz?
Burada eski bir Uzakdoğu şiirini örnek vererek başlayayım:
Bir testi yaparsın
Çamurdan
İçindeki boşluktur
Onu yararlı kılan
Boşluk olmadan nesneleri nereye koyabiliriz? Bir boşluk olacak ki, birtakım şeyler konulabilsin yerleştirilebilsin. Aslında boşluk, temelde en gerekli olan şey değil midir? Evlerimizin odalarını düşünecek olursak orada birtakım eşyalar vardır. Ancak eşyaların arasında gerekli boşlukları bırakmasak ve eşyaları tıka basa yan yana koysak ne olurdu acaba? Boşluk, bir kompozisyon gerekliliğidir. Uzaya bakınca da sonsuz bir boşluk görüyoruz: Uzay boşluğu. Uzay boşluğunda sayısız yıldızlar ve galaksiler bulunuyor. Ama orada bile bir düzen var. Bu düzeni sağlayan unsur boşluktur. Boşluklar olmasa düzenden bahsedemezdik. Kitabımın ismi olan Bütün Zamanların Boşluğu, gereklilik üzerine kurulan bir felsefenin sözcüklerdeki ve şiirdeki yansımasıdır. Sözcüklerin de birbiriyle ilişkisi şiirin yapısındaki boşluklar üzerinden yürür. Bu anlamda bütün zamanların boşluğu epeyce gerekli ve anlamlıdır diye düşünüyorum.
-58 yaşındasınız ve şiir konusunda hala üretkensiniz. “Ellisinden sonra şiir yazılmaz” klişesine katılmadığınız anlaşılıyor. Ne dersiniz ellisinden sonra şiir yazılmaz mı?
Elbette ki ellisinden sonra da hatta sekseninden sonra da şiir yazılabilir. Ama birden bire yazılmaz. Mesela artistik patinaj ve buz pateni gibi sporlara belli bir yaşta başlamanız lazım.Siz 30-40 yaşında jimnastiğe başlarsanız başarılı olabilir misiniz?40’ından sonra 50’sinden sonra şiire başlayan da aynı şekilde bir yol alamaz. Şiire oldukça genç yaşlarda başlamak lazım. Mesela 15-20 yaşlarında başlamak çok daha uygundur. Sözcüklerle ilişki demek, şiirle ilişki demek. Söz düzeni ile olan ilişkinin erken yaşlarda başlaması lazım. Örneğin ben, ilkokul 2.sınıfta şiire başladım.8 yaşımdaydım henüz. Şiir kaslarınız henüz tazeyken bazı melekeleri kazanmanızda fayda var. Ancak 20-30 yaşlar arasında da sıkı antrenmanlar yaparak, okumalar vs. yaparak da şairliğe hazırlanabilirsiniz. Düz yazıdaysa böyle bir durum yoktur. Hatta orada tam tersi bir durum söz konusudur. Düzyazı 35-40’tan sonra meyve verir. Çünkü ancak o yaşlarda yeterli birikime ulaşmış olursunuz.
ŞAİR DOĞMAK AVANTAJDIR
Klasik bir soruyla devam edelim: Şair mi doğulur, şair mi olunur?
Şair olarak doğulur, ancak şair de olunur. Nasıl mı? Şair olarak doğmak elbette bir avantajdır. Ama sadece öyle kalırsanız şair de olamazsınız. Çünkü ham yetenek sizi ancak bir yere kadar taşıyabilir. Kendinizi geliştirmek zorundasınızdır. Yoksa gerekli olan çalışmaları yapmadıktan sonra şairlik katına yükselemezsiniz. Okumalar, alıştırmalar, gözlemler olmazsa yetenek bir yerden sonra körelir. Her ikisi de birlikte olursa çok daha güzel olur elbette.
ŞİİRİ KÂĞIT ÜZERİNDE GÖRMEK LAZIM
Gerçek şairi sahtesinden nasıl ayırt edeceğiz peki?
Elbette ki, şiirlerine bakarak ayırt edeceğiz. Şiirin yapısını görmeden mesela sesli okumalara bakarak bunun ayırdını yapamayız. Okuyan kişinin sesi, görünüşü, iyi bir şiiri kötü; kötü bir şiiri de iyi olarak gösterebilir. Sesli okumalar aldatıcı olabilir. Şiiri kağıt üzerinde görmek lazım. Mimari bir yapıt düşünelim. O yapıtı görmeden, mesela Mimar Sinan’ın eserini ve mimarlık tarzını nasıl anlayabiliriz? Bizzat görmek lazım.Bir de o eseri normal bir kişinin görmesi başka,bir mimarın görmesi başka.Şiirde de böyledir bu. Gerçek bir şairin değerlendirmesi hep başka olacaktır.
Antalya doğumlusunuz; Torbalı’ya yerleşme serüveniniz nasıl oldu?
Torbalı’ya ilk olarak Belediye Başkanı Ertan Ünver’in daveti üzerine geldim. Yanılmıyorsam 1990’lı yılların başıydı. O yıllarda Dikili’de, Bergama’da ve Torbalı’da bu tür kültür sanat etkinlikleri olurdu. Ben de Torbalı’ya Edebiyatçılar Derneği Yönetim Kurulu Üyesi ve Ege Bölgesi Sorumlusu olarak davet edildim. Türkiye’deki birçok şair ve yazarla birlikte Torbalı’daki etkinliğe katıldık. O zamanların Torbalı’sı küçük bir kasaba havasındaydı.15-20 bin nüfuslu bir yerdi. Sonrasında 2013 yılında Torbalı’dan bir ev alarak buraya yerleştik. İzmir’in birçok ilçesini dolaştıktan sonra Torbalı’da karar kıldık.
İLÇEDE ESTETİK EKSİKLİK VAR
Sizi Torbalı’ya çeken şey ne oldu?
İzmir’in merkezine oldukça yakın bir konumda bulunması ve İZBAN hattının buraya kadar uzatılacak olmasını bir avantaj olarak değerlendirdik. Ayrıca Torbalı’nın civarında çok güzel bir doğa var. Köylerin hepsi birbirinden güzel. Ben de tam bir doğa aşığı olarak ilçenin bu yönünü seviyorum. Bir de Torbalı’nın insanlarını çok cana yakın bulduğumu ifade edeyim. Ancak bu ilçenin estetik açıdan büyük eksiklikleri olduğunu görüp üzülüyorum da. Bu durumun da kabahati Torbalı’da yaşayan halkın değil elbet. Bu durumun sorumlusu bizim bu zamana kadar sürdürdüğümüz eğitim ve sanat politikalarında. Yani bilgililerin ilgisiz, ilgililerin bilgisiz olmasında. Eğer ilgili yerlere bilgili insanlar getirilebilseydi bugün biz çok daha farklı şeylerden söz ediyor olurduk.
Peki Belediyelerin bu konularda neler yapması gerekiyor?
Belediyelerin yapabileceği o kadar çok şey var ki… Biliyorsunuz son zamanlarda hemen her ilçede kültür merkezleri oluşturuldu. Bu elbette çok doğru bir adım. Ancak bu kültür merkezlerinin çoğuna bakıyorsunuz doğru dürüst bir kültür sanat etkinliği yok. Bu mekânlar adeta kendi içlerine kapaklanmış durumda. Bu yapılan binaların amaca yönelik olarak yeterince kullanılmadığını düşünüyorum. Belediyeler, bir yerin kültürel ve sanatsal olarak cazibe merkezi getirilmesine dönük olarak çalışmalar yapmalı. Ülke çapında takdir görmüş, değerli sanatçılar buraya davet edilebilir. İlçenin adını duyuracak çeşitli yarışmalar tertip edilebilir. Bu anlamda çok daha etkili ve kalıcı çalışmalar yapılmalı. Halkın sadece karnını doyurmamalıyız, deyim yerindeyse onları hücrelerine kadar beslemeliyiz. Halkın bilinç düzeyini ve estetik anlayışını bu şekilde besleyebiliriz. İnsanların kişilikleri mal mülk ve lüks arabalar ile mi şekillenir, yoksa kişinin kültür ve estetik bilinçle yoğrulmasıyla mı? Bu konuları çözebilseydik son model arabaların içine kurulup kişilik arayan, insanları ve çevreyi rahatsız eden, şehrin düzeyini düşüren kimseler oluşmazdı. Bu bir sosyal kirlenmedir. Sadece Torbalı’ya has değildir üstelik, ülkemizin genelinde görülen bir yaradır bu.
Ne dersiniz, iyi şairlerin devri kapandı mı?
Öyle bir şey olamaz olmayacaktır da. Her dönemin kendi içinde iyi, çok iyi, orta ve zayıf şairleri olacaktır mutlaka. Bunun dönemle devirle ilgisi yoktur. Şairle ve insanla ilgisi vardır. Şiir, insan olduğu sürece, umutlar, acılar, özlemler var olduğu sürece olacaktır hep. İyi şairlerin devri kapanmaz.
Teknoloji çağında şiir nerede duruyor? Teknoloji şiirin de sonunu getirir mi?
Teknoloji ilerledikçe şiir, daha da istenen ve aranan bir unsur olacaktır. Şiirin etkisi daha da artacaktır. Çünkü insan belli bir zaman sonra teknolojiden sıkılacaktır. Nasıl ki, bugün teknolojiden doğaya doğru bir kaçış varsa aynı şekilde teknolojiden şiire ve edebiyata doğru da bir kaçış olacaktır. Zaten teknolojiden bıkmanın ilk belirtileri başlamıştır. Şiir doğanın ve doğalın ta kendisidir. Burada aklıma Jan Jack Russo’nun bir sözü geliyor, “İnsanı daha az değil, doğayı daha çok severim” diyor. Şiir bu zamana kadar kazanmış olduğu bütün niteliklerini koruyarak her zaman ve her koşulda var olup gelişmeye devam edecektir. Çünkü insanlar sözcüklerle konuşup anlaşırlar ve yazışırlar. İnsanların duyguları ve düşünceleri vardır. Bunları en iyi bu yollarla birbirlerine aktarırlar. Eğer robotlardan oluşmuş bir dünyadan ya da robotlaşmış insanların dünyasından söz edilecekse şiir de, dünya da,evren de,insan da,bütün boşluklar da olmasa olur. Çünkü insanın olmadığı bir evren ne anlam ifade edebilir ki?
Yunus KORAY (1957- )
25 Ekim 1957’de Antalya’da doğdu. Ortaöğrenimini Antalya Lisesi’nde tamamladı. Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü’nden mezun oldu. İvrindi, Susurluk, İzmir ve Antalya’da çeşitli liselerde edebiyat öğretmenliği yaptı.
Şiirleri ve yazıları; Türkiye Yazıları, Varlık, Akatalpa, Somut, Dönemeç, Milliyet Sanat, Hürriyet Gösteri gibi dergilerde yayımlandı.
Yapıtları: Devlet ve Patika Kuyudaki Sarkaç: Toplu Şiirler 1980-1995 Karşı Kitap Yaşamı Yargılayan Şiirler
Bütün zamanların boşluğu (2015)
Ödülleri: 1984 Akademi Kitabevi Şiir Ödülü 1989 Yunus Nadi Şiir Ödülü / Karşı Kitap ile