“Mutsuz tek bir kadın kalmayıncaya kadar…”
İzmir Barosu üyesi kadın avukatlar, 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü dolayısıyla bir basın açıklaması gerçekleştirdi.
İzmir Barosu üyesi kadın avukatlar, 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü dolayısıyla bir basın açıklaması gerçekleştirdi.İzmir Barosu önünde toplanan ve ellerinde “Erkek Adalet Değil Gerçek Adalet”, “İstanbul Sözleşmesi Yaşatır”, “Yargıda Cinsiyetçi Kararlara Son”, “Şiddete Karşı Yanınızdayız”, “6284 Yaşatır” yazılı dövizler taşıyan İzmir Barosu üyesi kadın avukatlar, Kıbrıs Şehitleri caddesi boyunca yaptıkları yürüyüş sırasında yurttaşlara bilgilendirici broşürler de dağıttılar. Yürüyüşün sonunda İzmir Barosu Başkan Yardımcısı ve Kadın Haklarından Sorumlu Yönetim Kurulu Üyesi Av. Perihan Çağrışım Kayadelen tarafından okunan açıklamada, kadın cinayetlerinin politik olduğu vurgulanarak “İstanbul Sözleşmesi’nden çekilme kararından vazgeçilmeli, ceza kanunlarında kadınlara yönelik suçlara ilişkin ayrı bir suç ve ceza politikası tanımlanmalıdır” denildi. Türkiye nüfusuna göre ülkede en az 399 sığınmaevine ihtiyaç varken, hala 145 sığınmaevi bulunduğu vurgulanan açıklamada, sadece şiddete maruz kalanların başvuru yapabileceği 7/24 hizmet sunan bir telefon hattı olmadığı ifade edilerek “Başvuru mekanizmaları ve önleyici tedbirlerdeki eksiklikler, davalarda verilen ‘erkeklik indirimi’ diyebileceğimiz usuli indirimler, cezaları cezasızlığa vardıran infaz sistemi, şiddeti katmerlendirerek artırmaktadır. Tüm bunlar göstermektedir ki ‘kadınlara yönelik işlenen bu suçlarda’ ayrı bir gerekçelendirme ve ceza değerlendirmesinin yapılması gereklidir. Toplumsal cinsiyet eşitsizliğinin sonuçlarını görmezden gelmek ve ayrımcılık, adaletsizliğe neden olmaktadır” denildi.
Ülkemizde 2020 yılında 410 kadın, 2021 yılında ise şu ana kadar toplam 350 kadının öldürüldüğüne değinilen açıklamada “Türkiye’de her 10 kadından 4’ü yaşamı boyunca erkek arkadaşı, sevgilisi, nişanlısı ya da eşi tarafından en az bir kez fiziksel ve/veya cinsel şiddete maruz kalmakta, gebe her 10 kadından 1’i fiziksel şiddete uğramaktadır. Her 3 kadından biri en az bir kez ısrarlı takip davranışına maruz kalmakta, 20-24 yaş grubundaki kadınların %15’i 18 yaşından önce, yani çocuk yaşta iken evlendirilmektedir. Fiziksel ya da cinsel şiddete maruz kalan kadınlardan kurumsal başvuruda bulunma cesaretini gösterebilenlerin oranı ise %11’dir” ifadeleri kullanıldı.
Yapılan açıklamanın tamamı şu şekilde:
“AKP hükümeti iktidara geldiği günden bu yana, kadına yönelik şiddeti, kadın cinayetlerini önlemek için hiç bir samimi politika üretmediği gibi, önce Kadın bakanlığının adını değiştirmekle başlayarak, sonrasında da kadını Bakanlığın adından tamamen kaldıran hükümet adeta kadına yönelik şiddetle mücadele etmeme iradesini her fırsatta ortaya koyuyor. İktidarın 2022 yılındaki en çarpıcı icraatı kuşkusuz ki; 2012 yılında kadınlara hediye ettiği ve şiddetle mücadele kararlılığını açıkladığı İstanbul Sözleşmesi’nden nefret söylemi içeren beyanlarla çekilmesi oldu. Sözleşmeyi imzaladığı ilk günden bu yana deyim yerindeyse İstanbul sözleşmesini etkin bir şekilde uygulamamak için bahaneler üreten ve ipe un seren iktidar, uygulamadığı sözleşmenin kadına yönelik şiddeti arttırdığını ve aile yapısını bozduğunu iddia ederek sözleşmeden Taliban ile düşünsel bir farkımız yok diyen tek adamın iradesiyle çekildi. Bizler, sözleşmeye yönelik iktidar iddialarının ve bu söylemlerin gerçek olmadığını, iktidarın sözleşmeden çıkmaktaki asıl niyetin, Aynı çizgide olduklarını beyan ettikleri Taliban gibi kadını eve hapsetmek ve kadını birey olarak kabul etmemek olduğunu gayet iyi biliyoruz.
350 KADIN ÖLDÜRÜLDÜ
Kadın cinayetleri politiktir. İstanbul sözleşmesinden çekilme kararı geri çekilmeli ceza kanunlarında kadınlara yönelik suçlara ilişkin ayrı bir suç ve ceza politikası tanımlanmalıdır. Ülkemizde 2020 yılında 410 kadın, 2021 yılında ise şu ana kadar toplam 350 kadın öldürüldü. Türkiye’de her 10 kadından 4’ü yaşamı boyunca erkek arkadaşı, sevgilisi, nişanlısı ya da eşi tarafından en az bir kez fiziksel ve/veya cinsel şiddete maruz kalmakta, gebe kalmış her 10 kadından 1’i gebe iken fiziksel şiddete uğramaktadırTürkiye’de her 3 kadından biri en az bir kez ısrarlı takip davranışına maruz kalmakta, 20-24 yaş grubundaki kadınların %15’i 18 yaşından önce, yani çocuk yaşta iken evlendirilmektedir. Fiziksel ya da cinsel şiddete maruz kalan kadınlardan kurumsal başvuruda bulunma cesaretini gösterebilenler ise %11’dir. Tüm bu veriler de bize gösteriyor ki, kadınların kadın olmaktan kaynaklı olarak maruz kaldıkları bir şiddet vardır. Bu ölüme ve cinsel saldırıya varan ağır sonuçlarla sistematik olarak sürekli yaşanan bir şiddettir. Bu sebeple de önlenmesi için konuya bütünlüklü politik yaklaşıma sahip bir mücadele ve araçlar gereklidir. İstanbul Sözleşmesi gereklidir; Çünkü, Türkiye nüfusu için en az 399 sığınmaevi gerekirken, halen mevcut sığınmaevi sayısı 145’tir. Türkiye’de halen sadece şiddete maruz kalanların başvuru yapabileceği 7/24 hizmet sunan bir telefon hattı yoktur.
TÜRKİYE’DE HALEN CİNSEL SALDIRI KRİZ MERKEZİ YOKTUR
Başvuru mekanizmalarındaki ve önleyici tedbirlerdeki eksiklikler, davalarda verilen “erkeklik indirimi” diyebileceğimiz usuli indirimler, cezaları cezasızlığa vardıran infaz sistemi, şiddeti katmerlendirerek artırmaktadır. Tüm bunlar göstermektedir ki “kadınlara yönelik işlenen bu suçlarda” ayrı bir gerekçelendirme ve ceza değerlendirmesinin yapılması gereklidir. Toplumsal cinsiyet eşitsizliğinin sonuçlarını görmezden gelmek ve ayrımcılık adaletsizliğe neden olmaktadır.
İSTANBUL SÖZLEŞMESİ’NDEN VAZGEÇMİYORUZ! YASALARI UYGULAYIN!
Bizler kadına yönelik şiddeti her yönüyle değerlendirerek tüm bunlara önlemler ve yükümlülükler düzenleyen İstanbul Sözleşmesi’nden usulsüz çıkma kararı verilmesini kabul etmiyoruz. Bir de üstüne sözleşmeyi reklam olarak kullandığımızı söylemekten çekinmeyen, her politik gerilimde kadınları aşağılayan, erkeklerle eşit görmeyen zihniyete karşı İstanbul Sözleşmesinden Vazgeçmiyoruz. Kadınları ve LGBTİ+ bireyleri her durumda politik tartışmalarınızın malzemesi yapmayın. Nefret söylemleri imzaladığınız tüm sözleşmelere göre ayrımcılık içerir ve yasaktır. Bizler kadınların sayı, yüzdelik, istatistik olmadığını; hayatın yarısı olduğumuzu biliyoruz. Yalnızca Fiziksel şiddetin değil; Cinsel, Psikolojik/Duygusal, Ekonomik, Dijital her türlü şiddetin, Flört şiddetinin, Tek Taraflı Israrlı Takibin, Kadın Ticaretinin, Erken Yasta Evliliğin, Zorla Evliliğin, Ensestin, Gelenekler Yoluyla Kadınların Maruz Kaldığı bütün şiddet biçimlerinin ve nefret söylemlerinin karşısındayız. Yasalara ve kazanımlarımıza sahip çıkmaya devam edeceğiz. İzmir Barosu Kadın Hakları merkezi ve tüm birimlerimizle; merkezimize yapılan tüm başvurularda kadınların yanında olmaya, yasaların uygulanmasında hak ihlallerini engellemeye ve haklarımız için mücadeleye ortak olmayı sürdüreceğiz. Şiddet gören, güçlü olmak zorunda bırakılan, mutsuz edilen tek bir kadın kalmayana dek isyan etmeye, itiraz etmeye ve yan yana olmaya devam edeceğiz.”