Ali Haner

BEN SENİN GENÇLİĞİNİ DE BİLİRİM

Ali Haner

 

Nasrettin Hoca yaşlanmış, eskisi gibi hareket edemez olmuş.

Bir gün eşeğe binmek istemiş, ama bir türlü beceremiyor…

Önce sol ayağını atıyor olmuyor, sonra öbürünü deniyor olmuyor…

Durumu izleyen mahallenin çocukları Hoca’ya bakıp alay ediyor, gülüşüyorlar.

Hoca bunu görünce, çocukların duyacağı şekilde mırıldanmış:

“Siz benim gençliği görecektiniz!”

Sonra alçak sesle, kendi kendine söylemiş;

“Ben senin gençliğini de bilirim ya..!”

Yaşamımızda çok duyarız bu tür sözleri.

“Ben senin gençliği bilirim. Ben senin çocukluğunu bilirim. Ben senin kısa paçalı pantolonla oynadığın günleri bilirim. Ben senin çelik çomak oynadığın günleri bilirim. Ben senin ananın düğününü bilirim… vs.”

Kimler için söylenir bu tür sözler?

Geçmişini unutanlara, geldiği yeri beğenmeyenlere, eski dostlarını, arkadaşlarını, yakınlarını arayıp sormayan, tanımazlıktan gelenlere…

Yani yumurtadan çıkmış, kabuğunu beğenmemiş tiplere söylenir.

Bir de halk arasında “Ben onun cemaziyelevvel’ini bilirim.” Sözü kullanılır. Daha ziyade yaşlılar tarafından. Bu söz nereden geliyor? Diyecek olursanız…

Cemaziyelevvel, hicri takvimin beşinci ayıdır. Yani bugün kullandığımız takvimin beşinci ayı olan, Mayıs ayına tekabül eder.

Osmanlı döneminin son yıllarında memurlar fakirlik içerisindeydi işte o yıllarda (şimdiki bilgisayar teknolojisi olmadığı için) evraklar aylık olarak bir torbada toplanıyor ve torbanın üzerine ilgili ayın ismi yazılıyormuş.

Ayağına don almakta zorlanan bir memur her nasılsa bu torbalardan birini çalarak eve getirmiş ve karısına, “Bana bu torbadan bir don dik” demiş.

İşte bu memur, arkadaşıyla birlikte görevli gittiği bir başka kasabada akşam olunca yatmak üzere soyunmuş! Soyunmuş ama üzerinde evrak torbasından dikilme don var. Ve donun üzerinde “cemaziyelevvel” yazılı!

Arkadaşı bu donu görünce epey gülmüş ve karşılıklı şakalarla geceyi geçirmişler.

Yıllar sonra evrak torbasından don diktiren memur, önemli bir makama gelmiş ve de asıp kesmeye, kendini her insandan büyük görerek, altındakilere, vatandaşlara eziyet etmeye başlamış…

Onun bu davranışını duyan arkadaşı etrafındakilere:

“Ona selam söyleyin, ben onun cemaziyelevvelini bilirim” demiş.

İşte bu söz, halk arasında geçmişteki yaşamı ile bugünkü yaşamı arasında mal ve davranış farkları gösteren kişiler için kullanıla gelmiştir.

Ben buralara gelmeden önce su satardım, simit satardım diyenler…

Benim memurum işini biliri diyenler…

Görevini kötüye kullananlar, haksız kazanç elde edenler…

Bu halkın bir gün kendilerine de, “Biz senin cemaziyevvelini biliriz” diyeceğini hesaba katmıyor mu?

Cumhuriyetin ilk yıllarında da yoksulluk ve fakirlik vardı.

Ülkemiz savaşta yeni çıkmıştı. Tekstil henüz bu kadar gelişmemişti ve giyecekler bu kadar bol ve ucuz değildi.

Ben çocukluk yıllarımdan bilirim, birçok insan beyaz şeker çuvalından içi çamaşırı, don vs. diktirip giyerdi.

Bizim insanımız yokluğa, kıtlığa, fakirliğe karşı keskin ve pratik zekaya sahiptir.

Erzincan’da oldukça fakir ve okur yazar olmayan bir hatun kişinin, eline bir şeker çuvalı geçer. Kalındır, dayanıklıdır. Keser, biçer, diker…

Hem don hem de şalvar niyetine giyinip işine gider. Gider ama rastladığı herkes katıla katıla gülmektedir. Çünkü önden tam göbek altında “ERZİNCAN ŞEKER FABRİKASI” arkasından da tam iki kalça üzerinde “NET 50 Kg. dır.” Yazısı okunmaktaymış.

Siz siz olun…

Geldiğiniz yeri unutmayın, içlerinden çıkıp geldiğiniz insanları küçük görmeyin, böbürlenmeyin, büyüklenmeyin…

Geldik gidiyoruz

Gelip kalan yok.

Toprağa düşünce de dalıp çıkan yok.

 

Kendini o kadar da

Çok önemli zannetme

Nice öyleleri vardı ki:

Bugün hatırlayan yok…

 

Tekrar buluşabilmek umuduyla esen kalın.

Yazarın Diğer Yazıları

Çerez Bildirimi

Sitemizde, daha yüksek bir kullanıcı deneyimi sunmak ve deneyimlerinizi kişiselleştirmek amacıyla, Gizlilik Politikası, Çerez Politikası ve KVKK Aydınlatma Metni sayfalarında belirtilen maddelerle sınırlı olmak üzere ve ilgili yasal düzenlemeler çerçevesinde çerezler kullanıyoruz.