Evet, yüzlerce vatandaşımız şehit edildi, binlercesi de yaralandı. Çok güvendiği ve peygamber ocağı olarak gördüğü kendi askerleri tarafından…
Hani, kesilen ağaca “niye ağlıyorsun” diye sorduklarında, “ben kesildiğime değil, beni kesen baltanın sapı benden de ona ağlıyorum” demiş.
Evet, ülkemiz, milletimiz hak etmediği bir acıyı yaşadı. Ben, yaşım itibarıyla ülkemizdeki tüm darbeleri, ihtilalleri, muhtıraları ve de kalkışmaları gördüm ve yaşadım. Bütün bu yaşadıklarımdan çıkardığım sonuç şudur: Bizim gibi Ortadoğu ve özellikle İslam coğrafyasındaki ülkelerde, dini siyasete alet ettiğimiz sürece, laik, demokratik şeffaf bir sistemi yerleştiremediğimiz sürece, işi ehline değil de, alnı secdeye gidiyor diye o cemaatten, bu tarikattan olanlara verdiğimiz sürece, gelinen nokta işte bu oluyor.
Eğer sistem ve zihniyet değişmezse, bugün bu cemaati temizlemeye uğraşırız, yarın başka bir tarikat çıkar ve bu kısır döngü devam eder.
Özetleyecek olursak, tek çare Atatürk’ün kurduğu laik ve demokratik cumhuriyete sahip çıkmaktır.
Atalarımız, “her işte bir hayır vardır” demişler.
Şimdi bazıları diyecek ki, bu kadar şehit oldu, şu kadarı da yaralandı, hayır bunun neresinde?
Hikâye bu ya…
Kralın biri ava çok meraklıymış. Çok sevdiği yakın arkadaşlarını da hiç yanından ayırmaz, saray erkanı ve uşaklarıyla birlikte sık sık avlanmaya çıkarmış…
Çalınan borular, koşuşturan av köpekleri, patlayan tüfekler…
Kralın yakın arkadaşı, konuşurken sık sık tekrarladığı, diline sakız olmuş bir deyimle ünlüymüş;
İkide birde:
-Her işte bir hayır vardır, demiş.
Bir gün kralın av partilerinden birinde, bir kaza sonucu kralın ters patlayan tüfeği kralın başparmağını koparmış ve yakın arkadaşı, kendisine dönüp:
-Hiç üzülmeyin, demiş; her işte bir hayır vardır.
Başparmağı kopmuş olan kralın, bu söze karşı, can acısıyla tepesi o kadar, o kadar atmış ki: yakın arkadaşını hemen tutuklatıp zindana attırmış.
Aradan epey bir zaman geçmiş. Kral ve adamları Afrika ormanlarında avlanmaya gitmişler ve vahşi yamyamların eline tutsak düşmüşler.
Vahşi yamyamlar, kralın adamlarının hepsini kazanda pişirip bir güzel yemişler.
Sadece, kendi inançlarına göre sakat birini yemek uğur getirmeyeceği için, başparmağı bulunmayan krala dokunmamışlar.
Kral sarayına dönüp geldiğinde başparmağı kopuk eline bakarak, vaktiyle kendisine “hiç üzülmeyin, her işte bir hayır vardır.” Siyen, yakın arkadaşını hatırlamış ve onu zindandan çıkartıp kendisinden özür dilemeye başlamış:
-Gerçekten hayırlı olmuş başparmağımın kopması; yoksa yamyamlar beni de yiyeceklerdi. Senden çok özür diliyorum, boşuna attırmışım seni zindana, lütfen kusuruma bakma…
Yakın arkadaşı yine:
-Her şeyde bir hayır vardır, demiş: hayırlı oldu beni zindana attırmanız da…
Kral sormuş:
Nasıl Hayırlı oldu?
-Zindana attırmasaydınız, ben de sizinle Afrika’daki av partisine gidecek ve sizinle birlikte tüm gidenler gibi, kazanlarda pişirilecektim…
Evet, her işte bir hayır vardır.
Acı sonuçlar doğuran bu darbe kalkışmasının hayırlı tarafı, siyasetteki yumuşamadır.
Siyasetçilerimiz, vatandaşlarımız büyük bir kutuplaşma yaşıyorlardı…
15 Temmuz kalkışmasından sonra gerek siyasetçilerimizde ve gerekse vatandaşlarımızda bir yumuşama ve kaynaşma havası oluştu. Bu çok güzel bir şey
İnşallah özlenen bu olumlu ve güzel hava devam eder.
Şehitlerimize Allah’tan rahmet yaralılarımıza da acil şifalar diliyorum.
Bugünkü yazımızı, bir ünlünün şu güzel sözüyle noktalayalım:
“Bil ki düşmek değildir insanları üzen. Elinden tutar gibi yapıp aslında itenlerdir. İnsanı hayata küstüren”
Tekrar buluşabilmek umuduyla esen kalın.