İnsanlar sorgusuz sualsiz evlerinden toplanıp stadyumlara dolduruluyorlar.
Suçları ne? Önemi yok, sol görüşlü olması yeterli suç…
Hele bir de evinde Nazım Hikmet’in şiir kitabı da bulunmuşsa,
“yandı gülüm ketenhelva.”
İşte bu tutuklama furyasında polis, Diyarbakır’da bir öğrenci evini basmış, ince ince araştırma yapıyor. Bir ara memurlardan birinin gözü duvardaki Karl Marx resmine ilişiyor:
-Ula bu kimin resmidir?
-Dedemin resmi abi…
Polis sinirle dişlerini sıkmış, öğrencinin ensesine bir şaplak atmış:
-Ula utanmıyor musun, a pezevenk, böyle nur yüzlü, böyle ak sakallı bir deden vardır, kalkmışsın komünistlik yapıyorsun…
Şimdi yapılmakta olan açığa almalar, tutuklamalar, gözaltına almalar da biraz cadı avına dönmüş durumda.
Bunu iktidardaki siyasetçilerimiz de kabul ediyorlar ve söylüyorlar da.
İnsanlar huzursuz, korku içerisinde, biz de tutuklanır mıyız,
Acaba ne zaman gözaltına alınırız endişesiyle yaşıyorlar.
Geçenlerde bu furyada, Deniz Baykal’ın profesör olan kızının da odasına baskın yapılmış. Deniz Baykal ilgili Bakanlıkları aramış, onlar araya girmiş, yanlışlık oldu denilerek baskından, açığa almadan, gözaltına alınmaktan kurtulmuş.
Eğer bu kişi Deniz Baykal’ın kızı değil de gariban Ahmet’in, vatandaş Mehmet’in kızı olsaydı durum ne olurdu?
Derdini anlatıncaya kadar aylar geçerdi.
Tavşan orman içinden hızla kaçarken bir ağacın üzerinden onu izleyen maymun sordu:
-Nereye böyle son sürat tavşan kardeş?
-Filleri yakalayıp hapse atıyorlarmış, o yüzden kaçıyorum.
-Sana ne bundan? Sen fil değilsin ki…
-İyi de, fil olmadığımı kanıtlamam için aylar geçiyormuş…
Evet, “dereye su gelinceye kadar, kurbağanın gözü patlarmış.”
Vatandaş da derdini anlatıncaya kadar neler çeker bir düşünün.
Ünlü bir düşünürün şöyle bir sözü vardır: “Hukuk, örümcek ağına benzer, güçlüler deler geçer, zayıf olanlar ağa takılırlar.”
Şimdi yaşananlara şöyle bir bakalım…
Siyasi büyüklerimizin de bu cemaat yapılanmasında hataları, kusurları var. İtiraf da ediyorlar. Aldatılmışız, kandırılmışız diyorlar. Güzel bir şey öz eleştiri yapmak. Fakat siyasi büyüklerimiz Allah’tan af, milletten özür diliyorlar tamam…
Ama sıradan vatandaşa gelince, gel bakalım burayaaaa…
Siyasi büyüklerimizin aldandığı yerde vasat vatandaş haydi haydi aldatılır. Bu soruşturmalar yapılırken kılı kırk yarmak, kurunun yanında yaşın da yanmasını önlemek gerekir. İnsanlar, devletin şefkatine ve adaletine güvenmelidirler. Bu, demokrasinin olmasa olmazıdır. Darbeye teşebbüs edenlerin dışındaki vatandaşlarımız içindir söylediklerim.
Hukuk herkese aynı davranmalıdır. Hukukun önünde herkes eşit olmalıdır. İşte o zaman hukuk güven ve saygınlık kazanır.
Bugünkü yazımızı da bir fıkra ile noktalayalım.
Evin papağanı pencereden bakarken “Tek yol devrim” diye slogan atan solcu gençler geçmiş. Ertesi gün aynı yoldan “Milliyetçi hareket engellenemez” diye slogan atan ülkücü gençler geçerken, papağan onlara “Tek yol devrim” diye bağırmış. Ülkücü gençler evi taşlayıp camları kırmışlar. Bunun üzerine papağanın sahibi onu kümese tavukların yanına koymuş. Tavuklar papağanla alay etmeye “Ne oldu, salondan atıldın, sürgüne düştün” diye laf atmaya başlamışlar. Bu laf atmalara sinirlenen papağan tavukları terslemiş:
-Ben sizin gibi fuhuştan burada değilim ben düşünce suçlusuyum, diye bağırmış.
Tekrar buluşabilmek umuduyla esen kalın.