Ali Haner

İBRİKÇİBAŞI

Ali Haner

Hem kendinizi hem de yaptığınız işi önemseyeceksiniz.

Ama bunu fazla da abartmayacaksınız.

Bazı memur arkadaşlarım vardı…

Memuriyetten ayrıldıklarında veya izine çıktıklarında, devletin işlerinin duracağını, yerine gelecek olanın bu işleri beceremeyeceğini zannederler.

Kendilerinin vazgeçilmez olduklarını, çok önemli görevlerinin olduğunu düşünürler.

Hani Metin Akpınar’ın canlandırdığı “Havlucu” tiplemesi vardır ya…

Kıbrıs gerginliklerinden birinde bir Ege kasabasının üzerinden Yunan Jetleri geçer.

Havlucu o sırada berber koltuğunda tıraş olmaktadır.

Yunan jetlerinin geçtiğini camdan görünce yüzünde köpüklerle koltuktan kalkıp dışarı fırlar, yerden bir taş alıp, yunan jetine atmak için gerilir.

O sırada Yunan Jeti semada durur, Yunanlı pilot başının üzerindeki cam kapağı kaldırır ve aşağı doğru sarkar,

-Havlucu sen bu işe karışma, diye bağırır yukarıdan…

Bir de bulundukları mevkiden kaynaklanan yetkilerini abartarak kullananlar vardır.

Eski valilerimizden rahmetli Recep Yazıcıoğlu’nun “Klasiklerinden” biri de “ibrikçibaşı” hikayesidir. Çoğunuz bilirsiniz…

Adam “bürokrasiden” emekli olmuş. Belediye’den bir tuvalet kiralamış.

Ama tuvalette “su yok.” Onun için “ibrik” almış.

Su doldurmuş.

Ve ibrikleri, tuvaletin önüne dizmiş.

Sonra da, iskemlesine kurulmuş…

Tuvalete, “ihtiyaç gidermeye” gelenlere talimat yağdırıyormuş:

“En soldaki ibriği al.”

Veya

“Ortadaki ibriği al.”

Ya da:

-Sağdan ikinci ibriği al.

Bir gün, adamın biri çok sıkışmış.

Koşarak gelmiş, ibriklerden birini kapıp, tuvalete giderken…

“Bizimki” bağırmış:

-Dur… Girme.

-Neden?

-O ibriği bırak… Yanındakini al.

-Yahu ben altıma etmek üzereyim… Bu ibriği alsam ne olur?

-Hayır… Benim dediğim ibriği alacaksın… Yoksa, otoritem zedelenir.

Tartışma uzamış ve…

“Adam da altına etmiş.”

Bazıları da vardır, yetkilerini kullanırken karşısındakileri küçük ve basit görür.

Kendisi ise dağları yaratmıştır sanki…

İşleri zorlaştırarak, hemen çözmeyip uzatarak, önemli olduğunu kanıtlamaya çalışır.

Vatandaşa bir nevi zulüm eder…

Hani, köylü vatandaşın birisi, bir iş için devlet dairesine gitmiş. İlgili memurun kapısını çalmış, şapkasını koltuğunun altına sıkıştırıp, önünü ilikleyip içeriye girmiş.

“Efendim bir maruzatım var” demiş.

Yanındaki arkadaşıyla çay içip sohbet etmekte olan memur, gelen adamın yüzüne dahi bakmadan, “bugün git yarın gel” demiş.

Gariban köylü “peki efendim” deyip çıkmış dışarı.

Ertesi gün aynı saatte yine aynı memurun huzurunda…

“Efendim bugün gelmemi söylemiştiniz.”

Memur, yine kafasını kaldırıp adama bakmadan, “bugün de git yarın gel” demiş.

Adam, ertesi gün aynı saatte memurun karşısına dikilince…

Memur, “bugün git seneye gel” demiş.

Gariban köylü, “peki efendim” deyip çıkarken, ezik bir ifadeyle, “hangi saatte geleyim efendim” demiş.

Bugünkü yazımızı Yunus Emre’nin şu güzel dizeleriyle bitirelim.

Olsun be aldırma yaradan yardır.

Sanma ki zalimin ettiği kardır.

Mazlumun ahı indirir şahı.

Her şeyin bir vakti vardır.

Tekrar buluşmak umuduyla esen kalın.

Yazarın Diğer Yazıları

Çerez Bildirimi

Sitemizde, daha yüksek bir kullanıcı deneyimi sunmak ve deneyimlerinizi kişiselleştirmek amacıyla, Gizlilik Politikası, Çerez Politikası ve KVKK Aydınlatma Metni sayfalarında belirtilen maddelerle sınırlı olmak üzere ve ilgili yasal düzenlemeler çerçevesinde çerezler kullanıyoruz.