Bizim gibi Ortadoğu ülkelerinde…
Çözülmesi zor problemler karşısında…
En kestirme, en kolay çözüm yolu dua etmektir.
Yeteri kadar yağmur yağmazsa, yağmur duası yapılır.
Buna alışmıştık.
Şimdi yeni bir problemle karşı karşıyayız.
Turizm…
Uçak düşürme krizinden sonra Rusya ile papaz olunca, Ermeni soykırımının tanınmasından sonra Almanya ile limonu olunca, vize serbestisi konusunda AB ülkeleriyle aramıza kara kedi girince…
Turist gelmez oldu.
Haliyle kumsallar, şezlonglar, pansiyonlar, oteller, moteller boş kaldı, turizm sektörü perişan halde…
Pratik zekaya sahip turizmcilerimiz düşünmüşler, taşınmışlar ve çözüm yolunu bulmuşlar: “Turist duası”
Turizm camiasının pek muhterem mensupları toplanmışlar, hep birlikte turist duasına çıkıyorlar.
Kalabalığı gören Bektaşi, yaklaşıp sormuş: “Ağalar bu kalabalık nedir, nereye gidiyorsunuz?”
“Turist duasına gidiyoruz.”
Bektaşi’nin de sinek avlayan bir pansiyonu varmış.
Belki faydası olur diye o da katılmış kalabalığa. Önde imam, arkada kalabalık, turist duası yapılacak alana doğru ilerliyorlar.
Bektaşi’nin pansiyonu da kalabalığın geçtiği yolun üzerindeymiş. Pansiyonun yanından geçerken Bektaşi bir kömür parçasıyla pansiyonun duvarına bir çarpı işreti çizmiş sonra başını yukarı kaldırmış ve “Allah’ım bu pansiyon da benim ona göre” demiş.
Aklı sıra pansiyona çok turist gelsin diye Allah’tan torpil istiyor.
Kalabalık yürüye yürüye turist duası yapılacak alana geliyor. Tepe bir yer. Deniz liman ayağının altında.
İmam başlıyor turist duasına…
Allah’ım… Sahillerde, kumsallarda, şezlonglarda, pansiyonlarda, otellerde, motellerde, açık büfelerde, hamamlarda… Cümle kafire hayırlı hizmetler sunan muhterem turizmci kardeşimize bol paralı turistler nasip eyle…
Diyar-ı küfrün; kafir, gavur, batıl cümle küffarını dini bütün turizmcilerimizin tesislerine vasıl eyle yarabbi… imam, alacağı bahşişi hak etmek için duayı uzun tutar ve aralara da Arapça hadis ve ayetler serpiştirerek, daha mistik ve ruhani havaya sokar.
Ve sonunda El Fatiha diyerek duasını tamamlar. Kalabalık da ellerini açıp son duasını yapar ve yüzünü sıvazlar.
Böylece turist duası tamamlanmış olur.
Oda ne?
Dua biter bitmez, denizin üzerinde beklenmedik bir görüntü hasıl olur.
İrili ufaklı kayıklar, tekneler, derme çatma sallar, şişme botlar, can yelekleri insanlar…
Canhıraş bir şekilde sahile, limana doğru yüzmekteler…
Herkes bir ohhh çekmiş. “Tamam” demişler. “Bol miktarda turist geliyor.”
Bektaşi de sevinmiş. “Şimdi benim pansiyon da turist dolmuştur.” diye geçirmiş aklından.
O sevinç ve merakla koşa koşa pansiyona gelmiş.
Aman Allah’ım!..
Bir de ne görsün?… Pansiyonun önü Suriyeli mülteci kaynıyor. Kadın, erkek, çoluk çocuk bir sürü insan…
Kiminin elinde selpak mendil, kiminin elinde su şişesi… Satmaya çalışıyorlar.
Bu beklenmedik durumu gören Bektaşi, kafasını yukarı kaldırmış “Allah’ım kabahat sende değil, sana pansiyonun yerini gösterende” demiş.
Problemleri sadece dua ederek çözmeye çalışırsak sonuç da bu olur.
Önce eşeği sağlam kazığa bağlayıp sonra dua edeceksin benim güzel kardeşim.
Hadi mini bir fıkrayla yazımızın kuyruğunu bağlayalım.
Adam hastanenin morgundan camlara vurup duruyormuş:
-Ben ölmedim, yaşıyorum çıkarın beni buradan diye…
Morg görevlisi olan Temel seslenmiş:
-Ulan bağırıp durma orada, yat yatuğun yerde. Sen doktordan iyi mi bileceksun?
Tekrar buluşabilmek umuduyla esen kalın.