Armağan Kars

2000 + 20

Armağan Kars

 

68 ile 78 kuşağı arasında kalan biz 60 ve üzeri yaştaki vatandaşların orta öğrenim çağları, 2000’li yılların hayaliyle geçti. Pek çoğumuz için bu hayaller belki de umut taşıyordu. Hiçbir şey olmasa bile bir şeyin olacağı kesindi. Bin yıldan beri 19 ile başlayan günün tarihi artık 20 ile başlayacaktı ve bu ikinci “bin yıl”ın başlaması demekti. 2000’e 5 kala “2000” li tabelalar sokakları, caddeleri süsledi.  Televizyon dizisinin bile adı “Uzay 2000” oldu. Günü gelince “Tekel 2000” sigarası da üretildi. İş yerinizin ismine “2000” eklemezseniz sanki bir şeyler eksik kalırdı. Kısacası, bir “marka” oluverdi 2000. Öğretmenlerimiz bize, o yıllarda uzaya seyahatler olacağını, bazı insanların Ay’da arsalar alacağını falan anlatırlar, bizler de ilgi ile dinlerdik. Göremeyeceğimizi bilsek bile hayali güzeldi. Batıdan aldığımız “Milenyum” kelimesi de pek cafcaflıydı. Milenyum Kafe. Milenyum Market, Milenyum Turizm ve daha neler… Gün geldi, takvimler 01 Ocak 2000’i gösterdi ve tılsım bitti. Kayda değer bir değişiklik olmamakla beraber, “iyi-kötü” envanterinde “kötüler” ağır basmaya başladı. Ülkemize bakalım önce. Takvimler 2000’i gösterince, yıllardır kapısında beklediğimiz AB’ye mi alındık? İnsanımızın refah düzeyi mi yükseldi? USD ya da Euro = 1 TL mi oldu? Uluslararası eğitim başarı sıralamasında okullarımız ilk 10’a girebildi mi? Yargı, en güvenilir kurumlar arasında kalabildi mi? İşsizlik ve enflasyon tek haneli rakamlarda tutunabildi mi? Sağlık ve eğitim gerçek manada “parasız” oldu mu? Bırakın sınır komşularımızla olan ilişkilerimizi, kendi ülkemizde barış içinde, kardeşçe yaşamayı becerebildik mi? Hapishanelerdeki “gazeteci” sayısında azalma görüldü mü?  Siyasi Partiler Kanunu’ndaki arızalar giderilip, demokrasiye uygunluk sağlanabildi mi? Bunlara cevabınız “evet” ise; gözünüzdeki pembe gözlüğü çıkarın, derim. Yok, eğer “hayır” diyorsanız, 2000 gelipte 19 yıl geçtiği halde boyumuz bir karış büyümemiş demektir. Bizde böyle de, dünyada farklı mı? Vesayet savaşları sona mı erdi? Silahsızlanma sözcüğü sadece konferanslarda kalmadı mı? Birleşmiş Milletler açlık çeken ülkelerin sorununu çözdü mü? Süper güçler başka ülkelerin iç işlerine burunlarını sokmaktan vaz mı geçti? Asırlardır Ortadoğu’da akan kan dindi mi? Petrolün ağzını sulandırdığı emperyalizm, toprağında petrol bulunan ülkelerden elini çekti mi? Görülen o ki; ikinci bin yılda insanlık iyiye gitmek yerine daha da kötü şartlarla mücadele etmek zorunda kalıyor. Bilim-kurguyu seven biri olarak, yıllar önce bir kitapta, “uzaylıların” bir gün Dünya’ya geleceklerini, ancak bunun için yeryüzünde “mutlak barış”ın sağlanmasını beklediklerini okuyunca, içimden, “daha çok beklerler” diye geçirmiştim. Lakin günümüzde, uzay çalışmaları yapan ülkelerin, evrende bizden başka canlıların olduğu düşüncesiyle onlarla “temas” kurmaya çalıştıkları da bilinmektedir. Bazı belgeseller UFO söylentilerini şehir efsanesi olmaktan çıkarır niteliktedir. Öte yandan, 2020‘yi yaşıyor olmakla beraber, cinayetler ve savaşlarla insanların yok edilmesi Ortaçağ’ı anımsatmıyor mu? Elbette meydan savaşları yok artık ama, kıtalar arası menzile sahip silahlar üretilmiyor mu? İnsanlar insanların üzerine misket bombaları atmıyor mu? Bunlar yetmezmiş gibi gücü, gücü yetene ekonomik savaş açmıyor mu? Daha büyük pencereden bakınca, iki dünya savaşı yaşamış olan insanlığın, adeta üçüncü dünya savaşını yaşadığı görülmüyor mu? Canlılar dünyasında, insanoğlu kadar kendi neslini yok etmeye hevesli başka bir canlı topluluğu var mı acaba? Benzer soruları çoğaltıp ruhunuzu daha fazla karartmak değil niyetim. Dünyayı toz pembe görüp kendimizi aldatmak yerine, gerçekleri görüp geleceğimizi iyilik ve güzellik içinde planlamaya kafa yormalıyız. Aksi taktirde, 2020 değil, 2222 yılı gelse bile rakamdan başka bir değişiklik olmayacak gibi görünüyor. Kim bilir, belki de insanlık, başka bir galaksiden uzaylıların Dünya’ya “iyilik bombaları” bırakmalarını bekliyordur. Yüreğinizden iyilik eksilmesin. Saygılarımla.

Yazarın Diğer Yazıları