Armağan Kars

BİR YIL DAHA

Armağan Kars

Bilim insanlarına göre, üzerinde yaşadığımız yer küre, yani Dünyamız, 4,5 milyar yaşındadır. Bunu, yerkabuğunu oluşturan mineral ve fosilleri inceleyerek “tahmin” eden bilim insanları, dünyanın bugünkü halini, orta yaşlı (50-60) bir insanın yaşamına benzetmektedirler. Bu da demektir ki, tahminlere göre dünyamız bir bu kadar daha yaşayacaktır. Yine bilim insanlarına göre, önce su kaybı başlayacak (tıpkı insanlarda olduğu gibi) , insan ve canlılar giderek yok olacaklardır. Yeryüzünün, bilinen tarih yaşının, Milat’tan önce 3500 yılında yazının Sümerler tarafından bulunması ile başladığı sanılırken, Göbeklitepe’de bulunan kalıntılar bizi bir anda 12 bin yıl öncesine götürüverdi. Adına “KAİNAT” ya da “EVREN” dediğimiz oluşum sadece bizim dünyamızdan ibaret değildir. Sürekli gelişen teknoloji ve araştırmacı bilim ordusu, durmaksızın uzayın derinliklerini, yani, evrenin bilinmeyenlerini ortaya çıkarmaya çalışmaktadır. Bazı ülkelerin uzay çalışmaları, Ay yolculukları, Mars projeleri bunların sadece bir bölümüdür. Işık hızı, ışık yılı, kara delik ve görecelik kavramları insanoğlunu tarih boyunca meraka sürüklemiştir. Bizim 365 gün ve 6 saatlik zaman dilimi olarak adlandırdığımız “bir yıl”ın, başka gezegenlerde çok daha kısa ya da uzun bir süre olabileceği düşüncesi bile çok şeyi ters düz etmeye yetiyor. Geçmişini ve geleceğini henüz kesin çizgilerle belirleyemediğimiz bu gezegende insanoğlu, bir damla sudaki bir zerrecik kadar bile değildir. Tüm evreni düşünürsek, sanki yok gibiyiz. Lâkin, yine de bir nüfusumuz var ve yer işgal ediyoruz. Bugün Dünya’nın yaşayan nüfusu 7 milyarı biraz geçiyor. Ortalama insan ömrünün yaklaşık 80 yıl olduğunu biliyoruz. Yani, irademiz olmadan geldiğimiz bu gezegenden, bir süre sonra irademiz dışında göçüp gidiyoruz, yok oluyoruz. Bu nedenle biz buna “fani Dünya” diyoruz. Aslında “fani”(gelip geçici) olan Dünya değil, biz insanlarız. 4,5 milyar yaşındaki gezegenimizde bugüne kadar yaşamış insan sayısını şöyle bir düşünecek olursak, “biz neyiz ki” diyecek oluruz. Durum böyle iken, insanoğlunun kendi neslini hâlâ tüketmeye çalışıyor olması ne kadar anlamsız ve acımasız, değil mi? Bu ise; hastaneye gittiğimizde sağlığımızı hatırlamamıza, mezar ziyaretinde ise yaptığımız kötülüklerden pişman oluşumuza benziyor. “Değer mi” diyoruz. İnsanlık tarihi nice savaşlara ve felaketlere sahne olmuş. Taht kavgaları yaşanmış. Güç uğruna entrikalar kurgulanmış, kanlar dökülmüş. O kanları dökenler de yok olup gitmişler günün birinde. İşte bu nedenlerle ben, “insan nasıl anılmak istiyorsa öyle yaşamalı” diyorum. Hani nerede o firavunlar, tiranlar, krallar, hükümdarlar? Her nefes, bir boşluğu dolduruyor “kürre-i arz” da (yer küresinde) ve gidenin yerini bir başkası alıyor. Durum böyle iken, başından beri kaç tane “1 yıl” geçtiği ve geçeceği bilinmeyen bu Dünya’da, 365 gün ve 6 saatte bir kutlama yapsak ne yazar, yapmasak ne yazar? 2000 yılından da çok şey bekliyorduk ama, 20 yıl sonra geldiğimiz nokta Covid 19 lu pandemi oldu. Etnik kökenlerin ayrıştırıldığı, ülkeler arasında ekonomik savaşların yaşandığı, ekolojik dengenin alt üst olduğu, her 4 saniyede bir kişinin açlıktan öldüğü bu Dünya’da, yeni bir yıla giriyor olmanın nasıl bir sevindirici yanı olabilir, anlamış değilim. Şunu demek istiyorum ki; yeryüzünde mutlak barış sağlanamadığı, sadece biz insanların değil; tüm canlıların değeri bilinmediği, insanoğlu kendi neslini yok etmek için birbiriyle yarışmaktan vazgeçmediği sürece, üzerinde yaşadığımız bu gezegende, 31 Aralık’tan 1 Ocak gününe geçiyor olmamızın; mesela, 31 Mayıs’tan 1 Haziran’a geçmekten bir farkı yoktur. Adına “yeni yıl” dediğimiz süreç, haksızlık, adaletsizlik ve eşitsizlikleri yok edecekse HOŞ GELSİN. İnsanın insana, insanın doğaya zulmüne nokta koyacaksa HOŞ GELSİN. Sadece rakam değişikliğinden ibaret olmayıp, insanca yaşamanın yolunu açacaksa HOŞ GELSİN. Bu dileklerimle, ben de “YENİ YIL” ı bekliyor ve tüm insanlığı dostça selamlıyorum.
Saygılarımla.

Yazarın Diğer Yazıları