Armağan Kars

DİL

Armağan Kars

. Ezop’tan, çarşıya çıkıp en güzel ve en tatlı yiyecekleri almasını ister. Akşam olur, konuklar gelir. Masada şaşırırlar, çünkü tüm yemek, tatlı ve salatalar “dil”den yapılmıştır. Neden böyle yaptığı sorulunca Ezop; “Dil dünyada en tatlı şeydir. Bilimlerin anahtarıdır. Onunla anlaşır, sevgimizi, dostluğumuzu onunla anlatırız” demiş. Konuklar Ezop’a hak vermişler, dil gibi var mı, demişler. Bir başka akşam ziyafeti için efendisi. Ezop’tan bu kez en kötü ve en çirkin yiyeceklerden yemek yapmasını ister. Ezop’un yaptığı yiyeceklerin hepsinde yine “dil” vardır. Konuklar ve efendisi, Ezop’a çıkışırlar, sen bizimle dalga mı geçiyorsun, diye. Hayır, der Ezop; “dünyada en güzel, en tatlı şey dildir ama, en kötü ve en acı şey de dildir. İnsanları birbirine düşüren, sövüp saydıran, kavgaların çıkmasına neden olan da bu “dil” değil midir, haksız mıyım?”, diye sorar. Konuklar düşünürler ve Ezop’a hak verirler. Tatlı iken yılanı deliğinden çıkaran dil, acı iken öldüren bir silahtan beter olur. Dil sadece bir tat alma organı değil; aynı zamanda, insanlar arasında iletişimi sağlayan bir simgeler sistemidir. Anlaşma ve anlaşmazlıkların temelinde de “dil” vardır. Gelin şimdi dilimizde dil ile ilgili söylenen sözlere bir göz atalım. “Tatlı dil yılanı deliğinden çıkarır. Dilini eşek arısı soksun. Dilin kemiği yok. Ağzı var, dili yok.” Bir de deyimlerimiz vardır ki, sıkça kullanırız. “Dil dökmek, diline sahip olmak, dile gelmek, dili tutulmak, dile getirmek, dillere düşmek”. Dil böylesine kıymetli olunca, insanlara “anadil” yetmez, “yabancı dil” öğrenirler.  Bir bakıma, iletişimi kolaylaştıran da zorlaştıran da “dil”dir. Dilin zenginliği, aslında “ifade” zenginliğidir. Memnuniyetsizliğinizi öyle bir şekilde ifade edersiniz ki, karşınızdaki hiç kırılmaz, alınmaz ve kızmaz ama o sizi anlamış ve siz de amacınıza ulaşmışsınızdır. Bir başkası aynı durumda memnuniyetsizliğini öylesine ifade eder ki, bu durum onunla karşısındakinin kavgaya tutuşmasına bile neden olabilir. Dilimizi konuşma ve yazma olarak, dil bilgisi kurallarıyla öğrendiğimiz yer “okul”dur. Öğretmenler gerek dil derslerinde ve gerekse diğer derslerde kullandıkları dil ile öğrencilere “örnek” olurlar. Aile içinde, ebeveynlerin çocuklarıyla iletişimde kullandıkları dil, çocuğun yetişmesini etkileyip, ileride toplum içindeki yerini bulmasında bile yardımcı olacaktır. Toplum içinde ise; yöneticilerin, her gün karşılaşıp muhatap olduğumuz memurların, çalışma arkadaşlarımızın kullandıkları dil çok önemlidir. Kullandığımız dil, bizim nezaket sahibi ya da kaba birisi olduğumuzun göstergesidir. Bir işin yapılmasını soru cümlesiyle istemek varken, emir cümlesiyle istemek nedendir?  Ezop haklı. Bize çok güzel şeyler söyleten de sövüp saydıran da “dil”dir. İyisini kullanmak insanoğlunun kendi elindedir. Bu manada, öğrenci öğretmeninin kullandığı dili örnek alırken; sıradan bir vatandaş ise, devlet adamlarının kullandığı konuşma ve sesleniş üslubundan etkilenebilir. Halk bundan anlıyor, diyerek, sokak dilini kullanmak, anlamsız ünlemler ve hoyratça tavırlar takınarak konuşmak, bazı dinleyicilerde geçici bir hoşnutluk ya da uçucu bir imrenme bırakabilir. Oysa devlet adamlığı vakarı, dilimizi kuralına göre konuşmayı, beden dilimizden nezih ve saygılı bir biçimde yararlanmayı gerektirir. Kolay anlaşıldığını sanarak dilimizi olması gerekenden farklı düzeylerde konuşmak, beraberinde yanlış anlaşılmayı da getirebilir. Bir çocuk konuşurken dilini öylesine güzel ve etkileyici kullanır ki, biz ona “büyümüş de küçülmüş” deriz. Bir yetişkin konuşurken dilini öylesine berbat ve itici bir üslupla kullanır ki, bir şeyler anlamak şöyle dursun, dinlemek bile istemeyiz. Maalesef günümüzde gündelik iletişim esnasında yararlandığımız cep telefonu, bilgisayar ve internet gibi yaygın teknolojik aygıtlar “dil” kullanımındaki özeni ortadan kaldırmış görünmektedir. Şunu unutmamalıyız ki, dilini iyi kullanamayan insanların birbirleriyle anlaşmaları zor, kavga etmeleri kolay olur. Bu konuda öğretmenlerimize çok iş düşmektedir. İletişimde teknoloji reddedilmemeli ama dilimizi kullanmadaki hassasiyetler de göz ardı edilmemelidir. İyiyi de kötüyü de söyleten “dil” ise; tercih biz insanlara aittir. Saygılarımla.

Yazarın Diğer Yazıları