TDK (Türk Dil Kurumu) sözlüğü şöyle açıklıyor “saygı”yı: “Değer üstünlüğü, yaşlılığı, yararlılığı, kutsallığı dolayısıyla, bir kimseye ya da bir mekâna karşı dikkatli, özenli ve ölçülü davranmak”. Bir bakıma da, “saygı” başkalarını rahatsız etmekten çekinme duygusudur diyebiliriz. Bakın, büyük usta Yaşar Kemal ne diyor bir söyleşisinde: “İnsanlara saygıyı yitirdin mi, yandın, bittin, on paralık oldun demektir”. Toplum içinde bireylerin birbirlerine karşı olan tutum ve davranışları da “saygılı” ya da “saygısız” olma ölçüsünde yerini bulmaktadır. Dünya ülkelerine baktığımızda görmekteyiz ki, bireyleri birbirine “saygı” gösteren toplumlarda sosyal sorunlar azalıp yok olurken, huzur ve mutluluk artmakta, güler yüzlü insanlar çoğalmaktadır. Dürüstlük, güvenilirlik, sözünde durma, nezaket, anlayışlı olma, kurallara uyma, yerine göre özveride bulunma gibi unsurlar “saygı” çerçevesinin içini dolduran ve insanoğlunu olgunlaştırıp yücelten değerlerdir. “Ülkenin birinde” yere çöp atan birisi kendisini uyaran vatandaştan özür dilerken; “bir diğer ülkede” ise uyaran kişi “burası babanın malı mı” sorusuyla tersleniyor ve üstüne üstlük bir de kaba kuvvet görüyorsa, hangisinde “saygı” var, siz karar verin. Eminim ve ne acıdır ki şu anda çoğunuzun aklına “biz” geliyoruz, değil mi? Ramazan’da pide kuyruğuna kaynak yapan biz. Otobüste, dolmuşta yaşlıya, çocukluya yer vermemek için uyuma numarası yapan biz. Trafikte sarı ışık yanar yanmaz kornanın üstüne çöken biz. “Kurallar çiğnemek için yapılmıştır” diyen biz. Hastane önünden davullu zurnalı sünnet konvoyu geçiren biz. Mahallenin ortasında gece yarılarına kadar düğün yapan biz. Olmadık yerde yol vermedi diye adamın önüne geçip tekme tokat çiğneyen ve hızını alamayıp silah çeken biz. Tuttuğu takım galip gelince havaya ateş açıp balkondaki çocuğu öldüren maganda biz. Aracını, engelli olmadığı halde, her seferinde engellilere ayrılmış yerlere park eden zihinsel engelliler biz. Ceza yazan trafik polisine, sen benim kim olduğumu biliyor musun, diyen biz. “Gavur” dediğimiz insan Sultanahmet Camii’ne girişte başını örtüp fısıltı ile konuşurken, ören yerlerindeki kutsal mekan kalıntılarını tuvalet ya da meyhane olarak kullanan biz. Turiste bu fiyat, yerliye şu fiyat diyen de biz. Daha sayayım mı? Değerli okurum, bunları yazdım diye bana kızma. Gücün yetiyorsa, “yalan söylüyorsun” de bana. Aynı toplumun insanlarıyız. Biz bizi çok iyi tanırız. Ne yaptığımızı da iyi biliriz. Açıkça görülen odur ki; bir toplumda “saygı” ortadan kalktıkça; sahtekârlık, iki yüzlülük, başkasına zarar veren uyanıklık, adam kandırmaca, yalan söyleme, başkasını zor durumda bırakma, sözünde durmama gibi “ahlâk dışı” durumlar önüne geçilmez bir hâl almaktadır. Son yıllarda yapılaşmanın akıl almaz boyutlara ulaştığı ilçemizde bu işlere karışıp da ustalardan memnun olan kaç kişi var? Kaç sıhhi tesisat elemanı işini tam olarak yapıyor? Aksaklık gidermek için çağırdığınızda kaçı zamanında geliyor? Vatandaşı ve mal sahibini maddi ve manevi zarara uğratan esnafı ya da işçileri denetleyecek bir birim var mı? Senin vakit ve nakit kaybı kimin umurunda? Esnaf ya da Ticaret Odası yetkilileri bu konuda bir şeyler yapmalı ve zarar gören vatandaşın başvurabileceği bir birim acilen oluşturulmalıdır. Esnafımız da işlerini sıraya koymayı bilmeli, yapamayacağı işi üstlenmemelidir. Verilen söz tutulmalı, tutulmayacak sözler verilmemelidir. “Söz namustur” söylemi bütün zamanlar ve tüm “insanlar” için geçerli olmalıdır. Toplumda “SAYGI” ancak bu şekilde gerçekleştirilebilir. Saygıda kusur etmeyelim ki, insanlarımız birbirlerine kuşkulu gözlerle bakmasınlar. Unutulmamalı ki, insana, insan haklarına, kamu düzenine SAYGI göstermek biz insanları olgunlaştırıp, yüceltir. “İnsan” yapar. Saygı ve sevgi, birbirlerini bütünleyen iç içe kavramlardır. “Saygı ve sevgi” biterse, “insan” biter. Yok sayılırız. Var olmak için SAYGI gerek. Saygılarımla.