Armağan Kars

SAYGI ve SEVGİ

Armağan Kars

Neredeyse, yaşadığımız her ortamda söz ve davranışlarımızla adeta ayaklar altına aldığımız, varlığına artık sadece sözlüklerde rastladığımız “SAYGI” sözcüğü, “saymak”’tan geliyor. Tabi bundan kastım “bir, iki, üç” diye saymak değil elbette. TDK (Türk Dil Kurumu) sözlüğü şöyle açıklıyor “saygı”yı: “Değer üstünlüğü, yaşlılığı, yararlılığı, kutsallığı dolayısıyla, bir kimseye ya da bir mekâna karşı dikkatli, özenli ve ölçülü davranmak.” Bir bakıma da, “saygı” başkalarını rahatsız etmekten çekinme duygusudur diyebiliriz. Bakın, büyük usta Yaşar Kemal ne diyor bir söyleşisinde: “İnsanlara saygıyı yitirdin mi, yandın, bittin, on paralık oldun demektir.” Toplum içinde bireylerin birbirlerine karşı olan tutum ve davranışları da “saygılı” ya da “saygısız” olma ölçüsünde yerini bulmaktadır. Dünya ülkelerine baktığımızda görmekteyiz ki, bireyleri birbirine “saygı” gösteren toplumlarda sosyal sorunlar azalıp yok olurken, huzur ve mutluluk artmakta, güler yüzlü insanlar çoğalmaktadır. Dürüstlük, güvenilirlik, sözünde durma, nezaket, anlayışlı olma, kurallara uyma, yerine göre özveride bulunma gibi unsurlar “saygı” çerçevesinin içini dolduran ve insanoğlunu olgunlaştırıp yücelten değerlerdir. “Ülkenin birinde” yere çöp atan birisi kendisini uyaran vatandaştan özür dilerken; “bir diğer ülkede” ise uyaran kişi “burası babanın malı mı” sorusuyla tersleniyor ve üstüne üstlük bir de kaba kuvvet görüyorsa, hangisinde “saygı” var, siz karar verin. Eminim ve ne acıdır ki şu anda çoğunuzun aklına “biz” geliyoruz, değil mi? Ramazan’da pide kuyruğuna kaynak yapan biz. Otobüste, dolmuşta yaşlıya, çocukluya yer vermemek için uyuma numarası yapan biz. Trafikte sarı ışık yanar yanmaz kornanın üstüne çöken biz. “Kurallar çiğnemek için yapılmıştır” diyen biz. Peki, boşandığı eşine, ya benimsin ya toprağın diyerek, üstelik yavrusunun gözü önünde kurşun yağdıran kim? Tüm insanlığın Covid 19 belasıyla uğraştığı şu pandemi günlerinde, maskesini takmadığı için uyarana yan gözle bakan da biz değil miyiz? Çoğumuz evlerde çocuklarımıza örnek olmaya çalışırken, televizyon ekranlarında sabah akşam boy gösterip, birbirlerine ağza alınmayacak hakaretler yağdıran politikacılar kim? Onları da seçen biz değil miyiz? Hastane önünden davullu zurnalı sünnet konvoyu geçiren biz. Mahallenin ortasında gece yarılarına kadar düğün yapan biz. Trafikte yol vermedi diye adamın önüne geçip tekme tokat çiğneyen ve hızını alamayıp silah çeken de biz. Tuttuğu takım galip gelince havaya ateş açıp balkondaki çocuğu öldüren maganda biz. Aracını, engelli olmadığı halde, her seferinde engellilere ayrılmış yerlere park eden “zihinsel engelliler” biz. Ceza yazan trafik polisine, sen benim kim olduğumu biliyor musun, diyen biz. “Gavur” dediğimiz insan Sultanahmet Camii’ne girişte başını örtüp fısıltı ile konuşurken, ören yerlerindeki kutsal mekan kalıntılarını tuvalet ya da meyhane olarak kullanan biz. Turiste bu fiyat, yerliye şu fiyat diyen de biz. Daha sayayım mı? Değerli okurum, bunları yazdım diye bana kızma. Gücün yetiyorsa, “yalan söylüyorsun” de bana. Aynı toplumun insanlarıyız. Biz bizi çok iyi tanırız. Ne yaptığımızı da iyi biliriz. Açıkça görülen odur ki; bir toplumda “saygı” ortadan kalktıkça; sahtekârlık, iki yüzlülük, başkasına zarar veren uyanıklık, adam kandırmaca, yalan söyleme, başkasını zor durumda bırakma, sözünde durmama gibi “ahlâk dışı” durumlar önüne geçilmez bir hâl almaktadır. Verilen söz tutulmalı, tutulmayacak sözler verilmemelidir. “Söz namustur” söylemi bütün zamanlar ve tüm “insanlar” için geçerli olmalıdır. Toplumda “SAYGI” ancak bu şekilde gerçekleştirilebilir. Saygıda kusur etmeyelim ki, insanlarımız birbirlerine kuşkulu gözlerle bakmasınlar. Unutulmamalı ki, insana, insan haklarına, kamu düzenine SAYGI göstermek biz insanları olgunlaştırıp, yüceltir. “İnsan” yapar. Saygı ve sevgi, birbirini bütünleyen iç içe kavramlardır. “Saygı ve sevgi” biterse, “insan” biter. Yok sayılırız. Var olmak için SAYGI gerek. Saygılarımla.

Yazarın Diğer Yazıları