Elsa, Suzan, Sude ve Esra.
Aynı ailenin farklı kuşaktan dört kadın. Kendi vatanlarına bile yabancı olan kanadı kırık kuşların insancıl yanları, zayıflıkları, sıra dışı yaşam serüvenleri, güçlü oluşları, coşkuları, inançları bu romanda yer almakta. Aynı zamanda bu kadınların kendi sancıları ve değişimleriyle birlik dünden bugüne hayatın her alanındaki kadın mücadelesine tanık olunmakta.
Yaşadıkları eksende, siyasi ve sosyal değişimler. Toplumsal olayların yanı sıra onların, erkek egemen dünya düzeninde geri plana itilip güçlü kalma çabaları.
Ayşe Kulin’in diğer romanlarında olduğu gibi bunda da bütünüyle kurgudan oluşmayıp tarihsel araştırmalara yaslanmakta. Son yüz sayfasında, yakın dönem siyasi tarihimizin hızlı panaromik portresi çizilmekte. 6-7 Eylül Olayları. Hrant Dink cinayeti, Zirve Yayınevi katliamı, Mavi Marmara gibi zamanımızın güncel olaylarına değinmektedir. Siyasi, sosyal, kültürel değerlendirmeler yapılmış; yaygın, yerleşik bazı toplumsal değer yargılarımız sergilenmiş.
Evrensel değerlerden, laiklikten, hukuk devleti olmanın gereklerinden, hatta adalet ve vicdandan sapmanın getireceği sonuçlar. Hangi tarih diliminde yaşıyor olursanız olun, merhamet ve adalet yol göstericiniz değilse, yürüdüğünüz yol hep aynı çıkmaza varıyor.
Tanıdık ve korkutucu olaylar. Akademisyenlere tutuklamalar, gece yarısı çıkarılan kanunlar. Tepki gösterenlere gözdağı…
Bilime dinî referanslarla yaklaşma, yabancıların zihnindeki Türkiye algısı, çağdaş bir ülke yaratmanın, bina inşa etmekten ibaret görülmesi…
“Yeniliklere direnmek Türklerin genlerinde var” yargısı…
“Vatanın da dinin de sadece ve tamamen sevgi olduğuna inanarak” diye bağlanmakta ki bu çok güzel.
Konusu: 1930’lu yılların Almanya’sı. Yahudi asıllı tıp doktoru(patoloji)olan, Gerhard Schlimann ve ailesinin huzurlu yaşamı Nazilerin baskısı, kendilerine karşı katı kural uygulamasıyla cehenneme döner. Çemberin daraldığını, tek çarenin kaçmak olduğunu düşünür Karısı Lisa’ya bir mektup yollayıp evdeki tüm mücevher ve çocukları alıp Zürih’e gitmelerini söyler. Şanslıysa aynı tren düşerlerdi. Bu gerçekleşmez.
Frakfurt’tan ayrıldığından itibaren birkaç saate çok şey değişir. Endişeli geçen günlerin ardından sonunda Lisa ve çocuklarına kavuşur kavuşmasına yeni sorun belirir. İşsizlik ve kayınpederinin evinde sığıntı olarak yaşamak. Kendisi ne kadar önemli bir bilim adamı olsa da alanında bir türlü iş bulamaz.
Kayınpederi Yahudi bilim adamlarına iş bulmak için bir büro açar. Başına da O’nu geçirir. Zamanın gelişmiş ülkeleri Yahudilere sırt çevirirken, bir tek genç bir Müslüman ülkesi bu değerli bilim adamlarına kucak açar: Türkiye Cumhuriyeti… Tanımadıkları ülkeye göç etmek zordur. Nazilerden kurtulmanın tek yolu budur.
Gerhard İstanbul’a hayran kalır. Gezmeye vakti olmasa da, karşıya geçerken vapurdan izlediği o güneşin doğuşu esir alır. Daha sonra Ankara’ya geçiş yapan Gerhard, orada Prof. Malche ile buluşup o önemli toplantıya katılırlar. Yalnıza üç bilim insanına iş bulmak için giden Gerhard, kendisi de içinde olmak üzere tam otuz bilim adamına iş bulur.
Bu değerli adamların üniversite görev almasından herkes sevinçlidir. Artık Türk milleti de çağdaş bir toplum olabilecekti. Lakin araya giren fesatlıklar her şeyi karıştırır. Alman profesörlerinin Türkiye’ye gelmesiyle beraber değişen zihniyet, Türk bilimcilerin sinirlerini bozar. Herkes artık ilme yönelmişti. Çağdaş bir devrim başlamaktadır. Kimi Türk bilimciler buna inanmazlar. Alman profesörlerin önünü kapatmak için…
İftirayla ilk harcanan Von Hipple oldu. Oysa kendisi dürüst, işini ehli sadakat sahibi biriydi Atatürk’e, Türklere hayrandı. O’nun Atatürk ile beraber beyaz ata binip gezi yapma hayalleri vardır. Onula imzaladıkları anlaşmayı fes ederek kendisine yol verilir.
Ülkede yavaş yavaş değişimler olur. Ama kimse bunun iyi mi yoksa kötü mü sonuçlanacağını bilmez.
Gerhard, Türkiye’nin sonunu da Almanya gibi olmasını istemez. Tam bu sırada Atatürk vefat etmiştir. Ne olunacak bilinmiyordu. Sonrası birçok insanın bildiği yakın tarihimizdeki olaylar. Türkleşmiş Gerhard’ın kızı Susanne bile “Ben Türk’üm.”, “Ben Atatürk’ün kızıyım” deyişi…
Yakın tarihimizi bizimle birlik yaşayan Kanadı Kırık Kuşların yaşam serüveni.
Farklılıklarımıza rağmen. Her devirde insanlık onurunun korunması dileğimle…