Bu haftaki yazımızın konusunu işveren ve işçileri yakından ilgilendirdiğini düşündüğümüz bir husus olan PRİME ESAS KAZANÇLARIN yani bilinen adıyla MAAŞLARIN Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı Sosyal Güvenlik Kurumu Başkanlığı ile Maliye Bakanlığı Gelir İdaresi Başkanlığına eksik bildirilmesi oluşturmaktadır.
Öncelikle birkaç terimi yerli yerine oturtarak devam etmekte fayda söz konusudur. Maaş dediğimiz ÖDENTİ işçi ile işveren arasında vukuu bulan iş sözleşmesine binaen işçinin yükümlülüklerini yerine getirmesine karşın işveren firmanın işçiye ödemesi gereken tutara denk gelmektedir. İşçinin çıplak, net ücretine varsa prim, ikramiye, fazla çalışma ücreti, fazla süre ücreti gibi ek ödemeler de ilave edilerek bulunacak toplam ücretin tamamı da ilgili dönemlerde hazırlanacak aylık prim hizmet belgesi ve muhtasar beyanname ile yukarıda adı geçen Kurumlara bildirilecek ve gerekli tahakkuk işlemleri yaptırılacaktır.
Peki, uygulamada böyle midir? Tüm işçiler aldıkları gerçek maaş üzerinden mi ilgili Kamu Kurumlarına bildirilmektedir? Elbette HAYIR… Sayıları çok ta fazla olmayan bir kısım firmaların dışında çoğunluğu teşkil eden firmalarda maalesef prime esas kazançlar ve vergiye tabi matrahlar maalesef YÜRÜRLÜKTEKİ ASGARİ ÜCRETTEN bildirilmektedir. Firmaların yaptığı bu hukuksuz ve bir o kadar da etik dışı olan yasa dışı uygulamanın nedenleri elbette uzatılabilir. Ancak bu durumun hem işçi hem de işveren açısından yaratacağı epeyce olumsuz sonuç söz konusudur. Örneğin ayda 3.500 TL. net maaşla çalışan bir makine ustası 500 TL de fazla mesai alıyor ise maaşının net 4.000 TL. , brüt 5.595 TL – 5.892 TL olarak bildirilmesi gerekmektedir. (Aradaki fark vergi dilimleri ile alakalıdır.) Bahse konu işçinin maaşı asgari ücret üzerinden bildirilirse alacağı emekli maaşı da asgari ücret civarında olacakken, gerçek maaşı üzerinden primleri ödenmiş olsa maaşı nerdeyse 1 – 1,5 kat artabilecektir. Beraberinde işçi açısından bir diğer sorun da GEÇİCİ İŞGÖREMEZLİK ÖDENEĞİ olacaktır. Örnekteki usta işçimiz bir İŞ KAZASI geçirse, ya da yolda yürürken düşse ve ayağını kırsa çalışmadığı sürelere ilişkin alacağı maaş ta değişiklik gösterecektir.Örneğin 25 gün rapor alsa; asgari ücret üzerinden alacağı GEÇİCİ İŞGÖREMEZLİK ÖDENEĞİ 840 TL civarında olacakken, gerçek maaşı üzerinden bildirilmesi durumunda 2850 TL civarında olacaktır. Yine olası işsiz kalınması durumlarında da şayet işçi İŞSİZLİK ÖDENEĞİ almaya hak kazanırsa alacağı işsizlik ödeneği de asgari ücret üzerinden hesaplandığında NET 653,80 TL olacakken, gerçek maaşı üzerinden hesaplandığında 1307,60 TL olacaktır.
İşveren firma ise daha farklı riskleri bünyesinde barındırmaktadır. Kısa ve orta vadede daha az vergi ve prim ödemek suretiyle bir maliyet avantajı sağladığını düşünen işverenler aslında kümülatif olarak ta çok ciddi bir idari para cezası ve prim aslı-faizi, vergi aslı-faizi yükünü de peşlerinde adeta sürüklemektedirler. Örneğin 4 yıl boyunca yanında çalışan işçinin sigorta primini her ay ortalama 1.000 TL düşük bildiren işverenin karşılaşacağı sadece İDARİ PARA CEZASI aybaşına 329 TL olmak üzere 329*48 ay= 15.792 TL.’dir. Ödenmemiş primler de 19.200 TL + gecikme faizi olarak hesaplanacaktır.Vergi ve faizi de eklendiğinde toplam rakam 50.000 TL’yi aşacaktır.Bir yıl süresince kayıtdışı işçi çalıştırıldığı Kurumca tespit edildiğinden o işveren hiçbir teşvik ve indirimden de faydalanamayacaktır.Yani 40 işçisi olan bir firma sadece 5 puanlık indirim hakkını dahi kaybetse40 işçi*12 ay*82,35 TL=39.528 TL indirim hakkını kaybedecektir.
Örnekler elbette çoğaltılabilir,ancak sonuç olarak şu söylenilebilir.Karşılıklı olarak imza altına alınmış bir sözleşmeye dayanması gereken iş ilişkisinin sonuçları ile ilgili olarak her iki tarafın da yükümlülüklerine uygun davranmaları beklenir.Asgari basiret ve etik bunu gerektirir.Aksi halde işçi, işveren ve kamu tarafının zincirleme zarara uğrayacağı ve en fazla da emeği ile geçinmek zorunda olan işçi tarafının bu işten zarar göreceği açık ve nettir.