Dört yıl süren I. Dünya Savaşı, Avrupa‘da dört devlete karşı dünya genelinde 25 devletin bulunduğu, o tarihe kadar görülmemiş ilk dünya savaşıdır. I. Dünya Savaşı, savaşa katılan devletlerin ittifak ve itilaf devletleri şeklinde gruplaşmasıyla, dolayısıyla devletlerin güçlerini birleştirmesiyle daha da alevlenmiştir ve savaşa sonradan ABD gibi büyük bir gücün katılması da savaşa başka bir boyut kazandırmıştır. Haliyle ABD’nin yer aldığı grup büyük ilerleme kaydetmiştir.
Hepimizin bildiği üzere şu anda yaşadığımız topraklar, savaş döneminde Osmanlı Devleti’ydi ve Osmanlı Devleti Almanya’nın da içinde bulunduğu ittifak devletleri grubunda yer almayı tercih etti. Bu seçimin o zamanki devlet adamlarının gerek siyasi yalnızlıktan kurtulmak istemelerinden, gerek kaybedilen toprakları geri almak istemelerinden, gerek Alman hayranlığından gerekse Almanya’nın savaşı kazanacağına inanmalarından kaynaklandığını söylemek mümkün.
Öyle ki geliştirilen yeni teknolojiler ve ABD’nin elinde bulunan güçlü silahlar ve teknolojiler sayesinde silahların gücü oldukça artmıştır. Ancak buna karşılık savunma aynı şekilde gelişeme gösterememiştir. Bu yüzdendir ki savaşta 9 milyon insan hayatını kaybetmiştir. Böylece I. Dünya Savaşı dünyada en çok zayiat verilen savaşlar arasına girmiştir.
Hepimiz ilkokulda, ortaokulda, lisede hatta üniversitede bile I. Dünya Savaşı’nın nedenlerini ve sonuçlarını defalarca gördük, okuduk. Artık ezberledik diyeceğim ama yok, o an için ezberledik sonra hepsini unuttuk, biz tarihimizi genelde bilmeyiz. Ama yine de bunlardan bahsetmeyi gerekli görmüyorum.
- Dünya Savaşı’nın sonunda imzalanan Mondros Ateşkes Antlaşması ve Sevr (sözde) Barış Antlaşması’ndan sonra antlaşmadaki çeşitli maddelere dayanarak düşman topraklarımıza el koyacak, yurdumuz tamamen elimizden gidecek, topraklarımızda özgürce yaşama hakkımıza son verilecekti ve bizim de bu durumu kabul etmemiz bekleniyordu. Ki bu elbette mümkün değil, olmadı da…
O zamanlar “yarbay” olan Mustafa Kemal, 19 Mayıs 1919’da 9. Ordu Müfettişi unvanıyla Samsun’a çıkarak yurdunu kurtarmak için ilk adımı attı ve hemen orada Havza Genelgesi’ni yayınlayarak milli bilinci uyandırmaya başladı. Daha sonra Amasya Genelgesi, Erzurum Kongresi, Balıkesir ve Alaşehir Kongreleri ve Sivas Kongresi derken yurtta bir seferberlik oluştu ve eli silah tutan herkes “milli bağımsızlık” hedefiyle yola çıktı ve Kurtuluş Savaşı başladı.
Misak-ı Milli sınırları içinde vatanın bir bütün olduğu ve parçalanamayacağı görüşünden hareketle çıkılan bu yolda düşmanla mücadele kararı alındı. Kurulan düzenli ordularla savaşa girildi ve ilk başarı doğuda çetelere karşı kazanıldı. Derken sırasıyla I. İnönü, II. İnönü, Kütahya-Eskişehir Savaşları, Sakarya Meydan Muharebesi ve Büyük Taarruz ve Başkomutanlık Meydan Muharebesi yapıldı. Bu sırada Mustafa Kemal “gazi” unvanını ve “mareşal” rütbesini aldı. Büyük Taarruz’un başarıyla sonuçlanmasının ardından 9 Eylül 1922 yılında İzmir’in de düşman işgalinden kurtarılmasıyla, yurdumuz düşmandan tamamen temizlenmiş oldu. Ne olursa olsun yurdumuzu asla bırakmayacağımızı dünyaya ispatladığımız bu büyük zaferi, her yıl 30 Ağustos günü bayram olarak kutluyoruz.
“Zafer” bayramı olarak.
Zafer Bayramı, ilk kez 30 Ağustos 1923 tarihinde Afyon, Kahramanmaraş, Ankara ve İzmir’de kutlanmış ve 1935 yılının mayıs ayında resmi olarak “zafer bayramı” ilan edilmiştir.
Her yıl, Harp Okulları ve Astsubay Meslek Yüksekokulları bu tarihte mezun verir. Tüm subay ve astsubay rütbe değişiklikleri bu tarihte gerçekleşir.
Bu büyük savaşları kazanıp bize bugünleri yaşattıkları için o kahramanlara ne kadar dua etsek, ne kadar teşekkür etsek az. Bugün burada oturup bu yazıyı yazabiliyorsak hepsini Mustafa Kemal Atatürk’e ve silah arkadaşlarına borçluyuz.
Sonsuz saygı ve minnetle…
30 Ağustos Zafer Bayramınız kutlu olsun…