Şimdilerde herkes çok tembel. Halbuki her şey tuş oldu. Hava mı sıcak oldu hop bas tuşa serinlesin, soğuk mu oldu bas tuşa ısınsın, çamaşır mı yıkanacak yine bas tuşa yıkansın. Biz hiçbir şey yapmayalım. Ha bir de çamaşırlar yıkandıktan sonra asmaya da üşeniriz. Ona çözüm buldular tabi “kurutma makinesi”. Bas tuşa kurusun. Yakında o tuşa basmak da zor gelir bize demedi demeyin.
Eskiden nenelerimiz sabah ezanıyla kalkıp çamaşırhaneye gidip yer kaparlardı. Çamaşırhanelerde sıralı yalaklar olurdu. Orada çamaşırlar yıkanırdı. Tabi önce gidip odun toplanır ateş yakılırdı. Daha sonra yakılan o ateşin üstüne de güğümle su koyulurdu ısınsın diye. Sonra ısıtılan suyla oyulmuş ağaçlardan yapılan yalaklarda çamaşırların üzerine ahşap sopalarla vurulup yıkanırdı. Deterjan yerine de bir önceki çamaşır için yakılan ateşin külü kullanılırdı.
Yağ, kül ve suyu belli bir ısıda karıştırınca ciddi bir temizlik malzemesi haline geliyor. Tabi kuru olarak da kül kullanılabilir. Eskiden sabun mu varmış. Günümüzde kimyasal malzeme kullanmak istemeyip bu yöntemi kullananlar da mevcut.
O zamanlar yardımlaşma da vardı tabi şimdi nerede… Çamaşırları yıkama işlemi bittikten sonra kadınların biri çamaşırın bir ucundan diğeri bir ucundan tutup sıkarlardı, suyunu süzdürürlerdi ki kolay kurusun. Şimdi yine tuşa basıp ayarlıyoruz makineyi, sıkma işlemini de o yapıyor.
Çamaşırları kurutma aşamasına gelince, sabahtan öğlene kadar yıkanan çamaşırlar güneşinin altına, çalıların üzerine serilirdi. O kızgın güneşte hemen kuruyan çamaşırlarda kırışıklık falan da kalmazdı. Makineler, küçücük yerde çevirip duruyor çamaşırları, haliyle kırışık bırakıyor, mecbur ütü gerekiyor. Makineler bazı şeyleri kolaylaştırırken ütü işini zorlaştırdı. Gerçi ütülü gibi yapan kurutma makineleri de var ama ütü gibi olmuyor tabi. Mecbur yapacağız…
Onu da kolaylaştırmak için, sıcak günlerde rahat rahat ütü yapalım diye klimayı icat etmişler. Yine basıyorsun tuşa serinletiyor. Yok yok bizim hanımlara hiçbir iş yaptırmayacaksın ne kadar kolay olursa olsun mutlaka üşenecek bir şey bulurlar.
Ah o çamaşırhaneler nasıl sosyalleşme mekânlarıydı. Kaynanalarının dedikodusunu yapan gelinler, masal anlatanlar, şarkı söyleyenler…İletişim vardı en azından. Şimdi hepimiz evlere kapandık. İhtiyaçlarımızı karşılamak için, mecburiyetten dışarı çıkmasak hiç çakacağımız yok. Boşuna insanlar asosyalleşiyor, içe kapanık oluyor demiyorlar.
Sıra bulaşıklara gelince yine bas tuşa yıkansın. Ama yok, bulaşıklar yıkandıktan sonra o bardakları, tabakları dolaplara yerleştirmek var, en zoru da o. Aman azıcık iş yapsak incilerimiz dökülür. Nenelerimiz suyu sobaların üzerinde ısıtıp o yağlı tencereleri ellerinde yıkarlardı. Yağlardan da tiksinir olduk. Neredeyse bulaşık çıkacak diye yemek yapmayacağız. Hepimiz prensesmişiz meğer.
Eskiler 90 küsur yaşına kadar bu çalışkanlıkla yaşamış. Boşuna dememişler işleyen demir pas tutmaz derler diye. Biz 70’i görsek yeter diyoruz. Bu kadar hazıra alışmak iyi değil, biraz da elimizden iş gelmesi lazım. Şimdiki gençler yumurta bile kıramıyor neredeyse. Gerçi ellerinden telefonu bırakmıyorlar ki nasıl kırsınlar. Daha çok evde kaldık deriz. Çalışmadan hiçbir şey olmaz!