Feyzullah Turan

ADALET VE HUKUK

Feyzullah Turan

 

MÜCADELE taraflar arasındaki rekabetin getirdiği bir yarış, müdahale ise bir tarafın diğer tarafa hiçbir şans vermeden uyguladığı bir eylemdir. “İnsani değerleri öncelikleri olarak gören taraflar mücadeleyi, nefsinin esiri olmuş çıkarcı ve bağnaz düşünce sahipleri ise müdahaleyi seçerler

İlk bakışta, bu sözün doğru olduğu görülse de, toplumların ne kadar insani değerlere sahip olduklarına, mücadele ve müdahalenin, zamanına ve zeminine bakarak bir yargıya varmanın daha doğru alacağı düşüncesindeyim. Günümüzün sözde uygar dünyasında, müdahalelerin meşru olmadığından söz edilse de çıkar çekişmeleri gücü elinde bulundurana müdahale yetkisi vermektedir. Ayrıca günümüzün çoğu toplumlarında, müdahale alkışlanmakta ve meşruiyet sınırları içinde kabul edilmektedir.

Adalet ve Hukuk’un hatırlandığı durak da tam burasıdır.

İnsanlık tarihi incelendiğinde, Adalet ve Hukuk, aklın önderliği ve yönlendirmesi sonucu hâkim kılınmaya çalışılmış, Aile Hukuku, Aşiretler Hukuku, Devletler ve Milletler Hukuku, Evrensel Hukuk, İslam Hukuku, Medeni Hukuk, Miras Hukuk vb. üzerinde tartışılan birçok hukuk sistemi geliştirilmiş ve değişik zamanlarda uygulamaya konulmuştur.

İnsanlığın özgür ve huzurlu yaşamı için gerekli olduğuna inanılan bugünkü Evrensel hukukun ve ülkemiz için önemli olan bu günkü ülkemizde uygulanan hukukunun, adaleti tam sağlayıp sağlayamadığı tartışmaları devam etmektedir.

Hukukun kriterleri ve şekli üzerinde tam bir anlaşma sağlanabilmiş değildir. “Adalet mi hukuktan önce gelir yoksa hukuk mu adaletten önde gelir” tartışmaları günümüze kadar süre gelmiş ve çok daha tartışılacağı anlaşılmaktadır.

Hukuk ve adalet adına, çok romanlar, hikâyeler, kıssadan hisseler yazılmış. Sistemlerle ilgili kitaplar basılmış, Anayasalar düzenlenmiş, kanunlar çıkarılmış, çeşitli yönetim sistemleri ve ideolojiler, doktrinler üretilmiştir.

(Hattuşaş, Hannibal, Dede Korkut, Asr-ı Saadet, Hazreti Ömer adaleti, Müslüman Türk’ün Kızıl elması ve İlah-i Kelimetullah, Karl Marks’ın sosyalizmi, Hitlerin ve Mussolini’nin faşizmi, Türkiye Büyük Millet Meclisi ve Türkiye Cumhuriyeti, Dokuz Işık vb.)

Toplumları birlikte tutabilmenin, değerlerine uygun yaşatabilmenin, yönetebilmenin ve devlet olabilmenin gereği olarak gösterilen kurallar ve kaideler manzumesinden oluşan, adalet ve hukuku da içinde barındıran sistem, doktrin ve rejimler, tarihi süreç içinde uygulanmış, halen uygulanmakta ve bir kısmı da ülkü olarak gönüllerde yaşatılmaktadır.

Tarihte ve günümüzde hukuk ve adalet adına uygulamaya konulan Anayasa ve kanunlarda, büyük ölçüde, tarafların hem mücadele hem de müdahale edebilmelerine zemin oluşturulmuştur.

Öyle zamanlar olmuştur ki tecellisi sonucunda binlerce milyonlarca masum insanın hayatına mal olmuş, devletler ve milletler yok olmuş, insanlığın bir tarafı refah içinde yaşarken bir tarafı açlık ve sefalet içinde yaşam sürmüştür.

Günümüz dünyasına ve Türkiye’sine baktığımızda, ortalık öyle karışık bir hal almış ki neyin hukuka aykırı neyin uygun olduğu mücadelesi yapılırken kimileri fısıltı halinde, kimileri alenen, kimileri de nefsi teslim alırcasına,

Barış, Kardeşlik, Demokrasi, Eşitlik vb. İnsanlık değerlerini kullanarak mücadele ve müdahale ortamını hazırlayıp, halkımızı içinden çıkılamayacak bir ikilem ve kargaşa içine sürüklemektedirler.

Bana göre önce adaleti sağlayıcı bilimsellikler öne çıkarılmalı, insanlığa güven verici bir hukuk sistemi yazılıp işletilmeli ki, insana yakışan mücadele ortamı sağlanıp müdahalelere son verilmelidir.

Adalet duygusu olmadan adil bir hukuk sistemini kuramayız,  Hukuk olmadan da Adaleti sağlayamayız.

Aksi halde aklın ve insan olmanın hiçbir geçerliliği olmadığı gibi doğadaki diğer canlılardan bir farkımız da kalmaz.

Güçlü olanın elinde bulundurduğu güç ister silah olsun, ister millet iradesi olsun, ister sermaye olsun, ister sivil toplum olsun, adalet duygusundan yoksun, bulunduğu toplumun değerlerine bağlı ve saygılı değilse bu güçleri müdahale aracı olarak kullanır. Yıllar boyu, öğretmenimize, memurumuza, mühendisimize, hukukçumuza, askerimize, doktorumuza, esnafımıza, sanatkârımıza, sanatçımıza, köylümüze, kentlimize, siyasetçimize ve demokrasiye müdahale ederken, aynı zamanda bu değerleri müdahale aracı olarak da kulanmışız.

Günümüz Türkiye’sinde müdahale deyince bir tek akla Türk Silahlı Kuvvetleri öne çıkarılıp, asıl sermayenin, emperyal güçlerin, Sözde Sivil Dernek ve Vakıfların,  Kurulmuş Siyasi partilerin, Yabancı ideoloji Taşeronlarının, İnancımızın, hatta Cumhuriyetin bizatihi kendisinin,

Türkiye Cumhuriyetinin yürütme, yasama ve yargı erkine müdahalesini göz ardı ederek, sözde demokrasi havariliği yaparak, Türkiye Cumhuriyetini, yönetme,  yıkma, parçalama, bölme ve temel ilkelerini değiştirme müdahalesinin provası da yapılmış ve yapılmaktadır.  Ülkemizin nerede bir kanayan yarası olsa üzerine tuz döküp azdırmaya çalışan zihniyetleri 95 yıllık Cumhuriyet tarihimizde çok defalar gördük ve halen daha görmekteyiz.

Yazıktır, günahtır.

Ülkemizde birçok sorun varken, halkımız iş ve aş peşinde koşarken, bu ülkenin seçilmiş ve atanmış değerli şahsiyetleri ülke halkımızı ayrıştıracak mücadele ve müdahaleleri terk etmelidirler.  Aksi halde; Müdahale eden müdahaleye maruz kalır.

Müslüman ilahi adalete ve ahirine inanandır.

ALLAH’A EMANET OLUNUZ

 

Yazarın Diğer Yazıları