Feyzullah Turan

ORTAK AKIL

Feyzullah Turan

Kölelikten gelip, Emevi Devleti‘nin en büyük komutanlarından olan Tarık bin Ziyad’ın zaferi ile ispanya’ya giren ve (711-1492) İspanya’ya hâkim olan İslamiyet, 781 yıl sonra, son Beni Ahmer Devleti Hükümdarı Ebu Abdullah Muhammed Sagin tarafından son İslam kalesi GIRNATA Hıristiyanlara teslim edilir. Neredeeeen… Nereyeeee…

Abdullah SAGİN, Gırnatadan ayrılırken ELHAMRA SARAYI’NA bakar ve ağlamaya başlar,  Anasının “Ağla utanmaz oğul ağla, erkekçe vatanını ve dinini koruyamayanlara k…lar gibi ağlamak yakışır” sözü tarihe geçer.

Sonuç, milyonlarca eser yakılır yıkılır ve bir büyük medeniyet yok edilir. Katledilen ve acı çeken insanlıktır.

Tarihte, bir Krallığın ya da İmparatorluğun yıkılması, dünyanın dengelerini altüst eden bir kaos’un, bir bilinmezliğin, başlangıcı olmuştur. Bugün ise bir ülkede ortaya çıkan bir istikrarsızlık, halkını perişan etmekle kalmayıp, bütün dünyayı rahatsız etmektedir.

Bu örnekten yola çıkarak;
Başımızı ellerimizin arasına alıp şöyle bir düşünelim ve kendimize şu soruyu soralım:

Tarihin süzgecinden süzülen acı gerçeklerin, bitmez tükenmez savaşların, Katliamların, cinayetlerin, işkencelerin, talanların, yangınların müsebbipleri kimdir? Güzelim dünyamızı cehenneme çevirecek hırs, ihtiras, kin ve intikam duygularını körükleyen kimdir? Bulacağınız tek cevap, insan ve vazgeçemediği nefsidir.

1950 yılında yapılan seçimler ile iktidarın millet çoğunluğuna geçmesiyle sorunların bitmediği söylenmiş, yasama meclisinin denetlenmesi istenmiştir. Önce aydınlar tarafından ortaya konulan bu anlayış, daha sonra siyasal partiler tarafından da desteklenmiş ve 1961 Anayasası’yla ilk kez Anayasa Mahkemesi kurulmuştur.
Tabi ki; amaçlanan ve umulan, Anayasa Mahkemesi’nin Anayasa’da yazılı temel hak ve özgürlükleri korumasıdır.
1961 Anayasası, 1924 Anayasası’nın “Ulusal Egemenlik” ilkesinden değişik bir egemenlik anlayışını getirmiştir. Bu anlayış, 1982 Anayasası’nca %92 lik halk çoğunluğu ile de tekrar benimsenmiştir.

Anayasa Mahkemesi, kendine başvurulduğunda mutlaka, parlamentonun çıkardığı yasaların Anayasa’ya aykırı olup olmadığına karar verecektir. Hal böyle iken, hükümetlerin “hal ilminin” gereği olarak siyaset içinde mutabakat araması en doğru olanıdır. Milletin büyük çoğunluğunun beklentisi de budur.

Ayrıca; Milletin,  ruhu ve vicdanı okşandığında kolayca aldatılabileceği tez’ini ortaya atanları yok saymak, ülkemizin hayrına olmayacağının da bilinmesi gerekmektedir. Tüm medeniyetlere beşik olmuş bir Anadolu üzerinde kurulmuş Türkiye Cumhuriyeti Devleti‘ni yönetmek ve Anadolu halkının birlik ve beraberliğini sağlamak üç beş hamasi söylemle sağlanabilecek kadar kolay değildir.

Anayasa mahkemesi   kendisine yapılan başvuru sonucunda “İPTAL” kararı verebilir, vermeyebilir de,

Birisi, “Bu yapılan Millet iradesine bir yargı darbesidir”
Diğeri, “Ne alakası var, Millet iradesi ne çabuk unutuldu”
Öteki, “Sanki 24 Anayasasının ardında Millet iradesi mi vardı?” Bir başkaları, “ Yargı Siyasallaştı, Yargı kuşatıldı”, hırsının esiri olmuş adamlar çıkıp ahkâm keserler ve toplum içindeki fitneye cesaretlendirirler.
Bunlar, sağlıklı düşünceler değildir. Saçmalamaktan başka bir şey değildir. Ülkemize ve milletimize hiçbir yarar sağlamaz. Sadece Müslüman Türk Milletinin içindeki fitneyi güçlendirir.
Bundan dolayı; Milli birlik ve ülke bütünlüğü söz konusu olduğunda zihniyetler öne çıkarılmamalıdır.

Makamları,  nefsi arzuların aracı haline gelmiş, büyük devletler ve imparatorluklar, büyük kumandanların kan ile aldıklarını, basiretsiz yönetimler elleri ile teslim etmek zorunda kalmışlardır.

Yaşamı acı ve çilelerle dolu birçok insanın Allah rızasını düşünerek kurduğu ve yaptırdığı, tarikatlar, Tekkeler ve Zaviyeler kendi nefsi için kullananlar yüzünden kapatılmıştır.
Sebep, insanoğlundaki hırs, ihtiras,  kin ve intikam duygularının tatminidir..

Şunu iyi bilmeliyiz. Eğer çoğunluk her şeyi halletseydi, 27 Mayıs, 12 Mart, 12 Eylül, 28 Şubat ve 27 Nisanları yaşanmaz ve bugün de bunları terk etme ve yargılama durumuna düşmezdik.  Ülkemizin, ortak aklın mutabakatına her dönemde  ihtiyacı olmuştur ve bu günde çok ihtiyaç duymaktadır.

Dünya, ben güçlüyüm yaptım mantığından hızla uzaklaşırken, bizde çok acil olarak çoğunluk zihniyetini terk etmeliyiz. Kulağımızı Amerika ve Avrupa’da bırakıp, beynimizi kendi bölgemize ve Anadolu’muza taşımalıyız.

“Elden gelen öğün olmaz o da vaktinde bulunmaz” “Kol kırılır yen içinde kalır” deyip zihniyetler mücadelesini terk edip, adına, ister “Toplumsal mutabakat” deyin. İster “Halkların birliği” deyin, ne derseniz deyin ‘Ortak akıl’la milli mutabakat formüllerini geliştirip uygulamalıyız.

İnancımızdan taviz vermeden, mutabakat kültürünün gelişmesine var gücümüzle hizmet etmeliyiz. Bizim ortak akla ve onun üreteceği stratejilere ihtiyacımız vardır. Şayet biz bugün bunu sağlayamazsak yarın ağlayacak olan çocuklarımız, torunlarımız ve bizim neslimiz olacaktır.
ALLAH’A EMANET OLUNUZ.

 

Yazarın Diğer Yazıları