Gaffar Engin Türkdoğan

KIBRIS MÜZAKERELERİ VE GAFFAR LEFKOŞA'DA

Gaffar Engin Türkdoğan

KIBRIS’TA küçük bir anımı sizlerle paylaşmak istedim. Gazimağusa’dan Lefkoşa’ya doğru yola çıktım. Tek başıma yorgun bir savaşçı gibiydim. Kafam dalgındı üstelik aracı sol şeritten sürmenin acemiliği vardı. Türkiye’deki gibi sağdan sürme alışkanlığını tam atamamıştım üstümden. Yolun seyrini takip ederken direksiyonun başından bir yandan da Kıbrıs’ın o bomboş üzerinde kurumuş otlar olan arazilerini seyrediyordum. Araç gidiyordu, ben düşünüyordum; aklım adeta düşünürken daldan dala atlıyordu. Dedim ki kendi kendime rahmetli Ecevit 1974’de “Kızım Ayşe izine çıkabilirsin” demiş bu beğenmediğimiz kuru otlu topraklar için. Bir anda dalgınlığımın farkına varıp direksiyonda olduğumu hatırladım. Bu kafa dalgınlığımı ancak Lefkoşa’da ki Nazar Kıraathanesi’nde Neriman ablanın o meşhur damla sakızlı kahvesini içerek atlatabilirdim. İlk başlarda bana da tuhaf gelmişti kıraathaneleri bayanların işletmiş olması fakat zamanla alıştım. Çok düşünceliydim, bıyıklarım daha tam terlememişti. Kahvemi yudumlarken Neriman abla yine yüzünü buruşturduğunu görürdüm. O gözlerinin altındaki buruşukluğun geçmişin derinliklerinde bir anlam çağrıştırdığı edasıyla yine bana seslendi. “Çocuğum bu senin halin ne olacak” diye dedi. “Ara işler senin işin değil. Devlet işine gir, daya sırtını devlete” der dururdu. Ben kafa dağıtayım diye kahve içmeye gelmişken bu karışık beynime bir de devlet işi girdi. Kahve mi yudumlayıp kalktım. Lefkoşa’nın yoğun olan bir caddesi var orada hem düşünüp hem de dükkan vitrinlerine bakıyordum. Her bakışımda Neriman ablanın “devlet işi” lafı aklımda çağrışıyordu. Birden karşı tarafımdan dört beş kişinin geldiğini gördüm. Birden heyecanlandım çünkü o kişi koskoca devlet adamı Rauf Denktaş’tı. Beynim karmakarışıklaştı “Neriman abla-Devlet işi-Denktaş” derken gel git zihnim 300 kilometre hızla çalışıyordu. Birden panikledim, aha dedim sırtımı dayayacağım devlet karşımdan geliyordu. Göbekli ve boynu kalın bir adamla karşı karşıya geldik. Birden sol elimi havaya kaldırdım. Hani okulda öğretmenimizden söz almak için bir elimizi havaya kaldırırdık ya onun edasıyla mı bilmiyorum elim havadayken bana baktılar. Onlarda biraz şaşkınlaştılar. Heyecanlı bir şekilde “Sayın devlet büyüğüm, ben çalışmak istiyorum, sırtımı devlete dayamak istiyorum. Bana iş verin” dedim. Gülümsedi ve dedi ki “aferin bu yaşta nere dayanacağını öğrenmişsin.” Yanındakiler gülmeye başladılar. Kalp atışlarım hızlanmıştı heyecandan. “Nerede oturuyorsun” dedi. “Gazimağusa”da dedim. “Ne zamandan beri” dedi. “Bir buçuk yıldır” dedim. “Daha önce nerden geldin” diye sordu. “İzmir’in Torbalı ilçesinden” dedim. “Niye geldin” dedi.. “Çalışmaya geldim” dedim. “Tamam, sana iş bulacağım. Dön İzmir’e, sana vereceğimiz şu numarayı arayıp beni referans göstereceksin” dedi. Kafamı okşadı, yanağımı sıktı tuhaflaştım. Sevinsem mi ağlasam mı bilemedim. Gençliğimin toy dönemleri. Döndüm kahvehaneye geri, anlattım bu başımdan geçenleri Neriman abla inanmadı. Tam o sırada Kahraman Maraş Pazarcıklı iyi anlaştığım arkadaşım Mıro lakaplı Müslüm geldi. Kürtçe “Çaveye Engin” dedi. Ben de az buçuk ezberlemiştim Kürtçeyi, “Başe ser çave” dedim. Bana nasılsın dedi bende ona iyim sen nasılsın dedim. Bir bir ona da anlattım her şeyi. Kendisi bana dedi ki, “Engin kardeşim, bu Kıbrıslılar Türkiye’den gelenleri burada istemez. Bunların tek derdi var Avrupa birliğini girmek. Giremedikleri için suçu bizlere atarlar. Burada kafanı bir şeye takmayacaksın burası bir macera” dedi. Yaklaşık üç ay gibi kısa süre sonra Kıbrıs’ı terk ettim. Gemiye bindim yavaş yavaş denizin ortasında ilerlerken aklıma 74 Kıbrıs Barış Harekatı harbinde anlatılanlar geldi. Neydi o harp? Nedendi? Kimin içindi? Deyip durdum kendi kendime. Dedim ki sen elin Rumlarının baskılarından zulümlerinden Kıbrıslı Türkleri kurtar onlara egemenliğini bağışla onlarda mükafat olarak bizleri istemesinler, tek dertleri Avrupa birliğine girmek olsun. Oh ne güzel asgari ücrette Türkiye’dekinden fazla, memurlar rahat oh daha ne olsun. Onca gereksiz yere verilen para. Siz yatın biz size bakarız misali.. elimdeki bana verilen telefon numarasını oracıkta yırttım attım. O gün bugündür Kıbrıs müzakereleri daha hala devam ediyor. Neymiş efendim Kıbrıs ismi Birleşik Kıbrıs devleti olacakmış, yok böyle olacakmış, yok şöyle olacakmış. Gelinen noktaya bakılırsa kocaman bir sıfır. Neden mi? Bence Türkiye Kıbrıs müzakerelerinde askeri anlaşmalar haricinde hiçbir şey talep etmemelidir. Bir tek belirli bölgelerde askeri havaalanlarımız ve birliklerimizin olduğu yerler olsun anlaşmada gerisi hiç önemli değil. Zaten mülkiyet hakkına saygı duyulması konusu her iki tarafında anlaşmış olduğu bir konu. Halkın çoğu Avrupa birliğine girememenin tek suçunun Türkiye olduğunu düşünüyor. E o halde bırakın girsinler.. En azından ülke ekonomisinin üzerinden bir yük kalmış olur. Belki o zaman Türkiye’nin kıymetini anlarlar diye düşünüyorum… Sağlıcakla kalın…

Yazarın Diğer Yazıları