Gökçe Sertcan

Ben kimim? (Kişiliğe giden yolda sekiz altın ikilem)

Gökçe Sertcan

 

Kişilik nedir? Kişilik en geniş anlamıyla bize özel yineleyen düşünme ve davranma biçimimizdir. Sabit bir oluşum değildir; deneyimlerimizden etkilenir. Kişilik bebeklikte filizlenmeye başlar, çocuklukta büyür, ergenlikte serpilir ve yetişkinlikte de şekillenmeye devam eder. Ne şanslıyız ki, yaşadığımız süre boyunca şekillenebilme potansiyeline sahiptir.

Erik Erikson adlı bilim insanı her insanın yaşamı boyunca kişiliğini şekillendiren sekiz dönemden geçtiğini ifade etmiştir. Benim de hayranlıkla katıldığım görüşüne göre her bir dönemin kendisine özgü özellikleri ve aşılması gereken ikilemleri vardır. Şimdi gelin bu dönemlerin insanın kişiliğini nasıl şekillendirdiğini irdelemek için makarayı başa saralım…

  1. Dönem -Temel güvene karşı güvensizlik ikilemi (0-1 yaş)- : Bir bebeğin dünyaya geldiği anı düşünün. Bebek dünyaya geldiğinde yaşamla ilgili bilgisi ve deneyimi çok düşük düzeydedir. Yaşamı öğrenmeye başladığı ilk kaynak annesidir. Annesinin onu beslemesi, ona dokunuşu, onun varlığı onun için çok değerlidir. Hatta öyle ki kendisini annesinin bir parçası sanmaktadır. Anne bebeğin karnını doyuruyor, uykusu geldiğinde uyumasına ve gazı olduğunda gazını çıkarması için ona yardım ediyor, ağladığında anne veya babası onunla ilgileniyorsa bebek mutludur ve dünyanın iyi bir yer olduğunu düşünür. Bu düşünce minicik bir beyinde bilinçli değilse de bebeğin duygusu bu olur; çevresine, kendisine güven duyar. Bebeğin kendisini mutlu ve güvende hissedebilmesi için acıkmış olmanın ızdırabını da doyurulmanın hazzını da yaşaması gerekli ve önemlidir. Bu şekilde bebek gelecekteki sıkıntıların geçeceğini öğrenir. Güvende hisseder.

2.Dönem -Bağımsızlığa karşı utanç dönemi (1-3 yaş)- : Zaman geçer, ilk çocukluğa adım atan bebeğin ihtiyaçları farklılaşmaya başlar. Bedenini daha fazla kullanabilir hale gelir. Üzerine basabildiğini keşfettiği ayaklarıyla adım atmaya başlar etrafa… Bağımsız davranmak, kendisini ifade etmek ister. Etrafına göz gezdirir. Nasıl bir yerdeyim, neler var neler yok bilmek, kendi gücüne güvenebilmek ister. Annesinden ayrı hareket edebildiğini görmeye başlar. Tuvalet eğitiminin de yer aldığı bu dönemde bebeğin kendisini ve dış dünyayı kontrol etme çabalarına önemli ölçüde izin verilmeli, kontrol etme çabası yanında ailesi tarafından konulacak güvenli sınırlara ihtiyaç duyduğu da göz ardı edilmemelidir.

3.Dönem -Girişimciliğe karşı suçluluk dönemi (3-6 yaş)- : Duyuları onun için çok önemlidir. Kendisinin ve çevresinin daha fazla farkına varmaya başlar. Onun için zaman dünyayı, çevresini keşfetme zamanıdır. Heyecanlıdır. Bu dönemdeki çocuklar eğer çok uslularsa ve yerlerinden kalkma ihtiyacı bile göstermiyorlarsa bu çocuk için pek de doğal bir durum değildir. Çocuk, küçük bedenine daha fazla güvenmeye başlamıştır; gücüne güvendikçe eylemleri artar. İçinde bulunduğu dünyaya kocaman bir merak taşır. Onu keşfetmek için yanıp tutuşur. Bu dönemde fazla baskılanan çocuk çekingen hissedebilir, tersi uçta sınırlar bulunmazsa çocuk başkalarının haklarını ihlal etmeyi de öğrenebilir. İdeal olan güvenli sınırlar içinde kimsenin hakkını ihlal etmeden çocuğun kendisini ve dünyayı keşfetmesine izin vermektir.

4.Dönem -Çalışkanlığa karşı aşağılık duygusu dönemi (6-12 yaş)- : Çocuk artık ilkokul çağındadır. Yeteneklerini daha çok fark etmeye başlar. Akranlarıyla birlikte başarabilme gereksinimi vardır. “Yapabiliyor olmak” onun için çok önemlidir. Becerileri ve akranları arasındaki konumuna çok önem verir. Bu yaştaki çocukların defterlerine konan bir yıldızın onları ne kadar mutlu ettiğini düşünün… Tersi durumda ondan potansiyelinin üzerinde şeyler beklenmesi, başkalarıyla kıyaslanması çocuğun yetersizlik inancını pekiştirebilir. Bunun yanında, çocuğu kolaylıkla yapabileceği şeyler için fazla onaylamak da çalışkanlığın önünde bir engel oluşturabilir. Sağlıklı bir kişilik gelişimi için çocuğu yapabildikleri ile abartısızca desteklemek, daha fazla çaba ile başarabilecekleri için ise onu yüreklendirmek ve motive etmek gerekmektedir.

5.Dönem -Kimliğe karşı kimlik kargaşası dönemi (12-18 yaş)- : Zaman geçer, çocuk ilk yetişkinliğe adım atar; “genç” olarak tanımlanır. Onun için kim olup kim olmadığına karar verme zamanıdır. Kendisinin daha fazla farkına varır. Bu dönem kısaca ergenlik dönemidir. Genç bu dönemde “Ben kimim?” sorusunu sorar ve bunun cevaplarını aramaya çalışır. “Ben neler yapabilirim? Nelerden hoşlanırım? Nelerden hoşlanmam? Nasıl bir kişiyim? Özelliklerim neler?” Bunları sorgulayan genç o zamana kadar geçtiği dönemleri belirli bir ölçüde sağlıklı atlatabildiyse bu dönemde kendisi ile ilgili farklı seçenekler denemeye istekli olacaktır. Bu dönemin sonlarına doğru ise kendisi ile ilgili sağlıklı ve tutarlı fikirleri artacak ve genç sahip olduğu kimliğiyle ilgili olumlu bir benlik algısına sahip olacaktır.

6.Dönem -Yakınlığa karşı yalnızlık dönemi (18-30 yaş)- : Olumlu bir benlik algısına sahip genç artık daha yakın ilişkilere hazır hale gelecek, sorumlulukları, özverileri, uzlaşmaları içeren sevgiyi daha güçlü bir biçimde tadacaktır. Seveceği bir insan, arkadaş, dost, eş… Besleyen bir yakınlık için belirli bir ölçüde yalnızlık da gerekmektedir. Sağlıklı kişilik gelişimi için insan ilişki içinde kendisine tümden yabancılaşmamalı, bunun yanında kendimden uzaklaşacağım korkuları olmaksızın kendisini yakınlığa teslim edebilmelidir.

7.Dönem -Üretkenliğe karşı durgunluk dönemi (30-65 yaş)- : Bu dönemde insan sahip olduğu potansiyeli, yeteneklerini, ilgilerini en üst düzeyde yaşamaya çalışır. Genç yetişkinlikten yaşlılığa kadar geçen bu dönemde insan üretici konumdadır. Sahip olduğu yetenekleri ürüne dönüştürmek için uğraşır, bunu ne kadar başarabilirse o kadar mutlu hisseder. Belli düzeyde içine dönme üretkenlik için geçerli olsa da fazla olduğunda durgunluk ve verimsizliğe yol açar. Bu dönemde üretemeyen kişi umutsuz hissedebilir.

8.Dönem -Bütünlüğe karşı umutsuzluk dönemi (65 üstü)- : Bu dönem insan için geçmişin sorgulandığı bir dönemdir. İnsan geçmişe baktığında acısıyla tatlısıyla güzel yaşamış olduğunu düşünüyorsa huzurludur, ölüm onu çok korkutmaz. İstediği gibi bir yaşam sürmediğine inanıyorsa mutsuzdur. Hepimiz şahit oluruz bazı yaşlı insanlar çok güler yüzlüdür. Kaç yaşlarında olurlarsa olsunlar; üretmeye, vermeye, sevmeye, gülümsemeye devam ederler. Bazıları içinse bunu başarmak o kadar kolay değildir. Onlar mutsuz görünürler. Bu insanlar yaşamlarını istedikleri gibi geçirmiş olmanın acı mutsuzluğu içindedirler. Yaşadığı yaşam ile ilgili pişmanlığı az, mutlulukları çok olan insan doyum ve huzur hisseder. Şair Cemal Süreya’nın “Üstü Kalsın” şiirinde ifade ettiği gibi bir bütünlük hissindedir: “Ölüyorum tanrım, bu da oldu işte. Her ölüm erken ölümdür, biliyorum tanrım. Ama ayrıca aldığın şu hayat fena değildir… Üstü kalsın… “

“Üstü kalsın…” diyebileceğimiz yaşamlar yaşayabilmemiz dileklerimle… 2017 mutluluk, huzur, sağlık ve sevgi getirsin…

Yazarın Diğer Yazıları