Her birimizin içinde bir navigasyon cihazı vardır. Bu navigasyon cihazı düşüncelerimizi ve inançlarımızı temsil eder. Bu cihaz karşılaştığımız her durumla ilgili bize türlü yorumlarda bulunur. Kötü hissettiğimizde söyledikleri genellikle karamsardır… “Bu hep benim başıma gelir.” “Ne kadar şanssız biriyim.” “Çok kötü şeyler yaşayacağım.” “İnsanlar bana böyle davranmalılar, mutlu olmamın tek yolu bu.” “Kalp krizi geçireceğim.” “Bindiğim uçak düşecek.”. Cihazımızın sağlam olduğunu, düşüncelerimizin gerçek olduğunu düşünüyorsak söylediklerine inanır, ona güveniriz. Duygularımız da ona göre şekillenir. “Bindiğim uçak düşecek.” Diye düşünen her insan elbette çok yoğun bir korku duyar. Peki ona inanıyor olmak her zaman düşüncemizin haklı, cihazımızın sağlam olduğu anlamına gelir mi? Mutluluğa ulaştıysak bunu çok da sorgulamayız. Sıklıkla mutsuz hissediyorsak bozulup bozulmadığını kontrol etmek için daha güçlü bir motivasyon hissederiz. Böyle bir durumda onu kontrol etmek işimize yarayabilir.
Bazen kötü hissetmek için gerçekçi kanıtlarımız vardır. Örneğin; çok sevdiğimiz bir yakınımızı kaybettiğimizde hissettiğimiz acının sağlam dayanakları vardır. Bundan böyle onu hiç göremeyecek olmak yanlış ya da bozuk bir düşünce değil, sağlam dayanakları olan, kişiden kişiye değişiklik göstermeyen gerçek bir düşüncedir. Hissettiğimiz acı ise sağlıklı düşünebilen herkes tarafından çok anlaşılırdır. Fakat her zaman gerçekçi dayanaklar nedeniyle kötü hissetmeyiz… Bazen gerçekçi dayanaklarımız olmasa da kötü hissedebiliriz. Böyle bir durumda tekrar iyi hissedebilmek için düşüncelerimizin bozulmuş olma olasılığını gözden geçirmek gerekir.
İnsanlar birçok konuda birbirlerine benzerler. Düşüncelerimiz de sıklıkla benzer şekilde bozulma gösterir. Şimdi gelin nedir bu bozulmuş düşünceler, birlikte inceleyelim…
- HEP YA DA HİÇ DÜŞÜNCESİ: Bir şeyi bütünüyle onaylamak ya da tümden reddetmektir. Mükemmelliyetçiliğin temelidir. Düşüncesi bu şekilde bozulan kişi için kendisinin ya da başkasının yaptığı tek bir hatalı davranış bile onun için çok korkutucudur. Oysaki bir şeyi her zaman doğru yapmak kimse için olanaklı değildir. Böyle bir beklenti bizi ve başkalarını zora sokar. Mutsuzluk ve hayal kırıklığı verir.
- AŞIRI GENELLEME: Sınırlı sayıda örnekle genel bir düşünceye inanmaktır. Arkadaşıyla yaşadığı kötü bir deneyimden sonra insanın; “Bir daha kimseye güvenemem, insanlar güvenilmezdir” diye düşünmesi bu düşünce bozulmasına örnektir. Yaşadığımız birkaç olumsuz deneyim bütün insanlarla aynı şeyleri yaşayacağımızın kanıtı olamaz. Bu düşünce gerçekçi bir düşünce değildir.
- ZİHİNSEL FİLTRE: Bir olaydaki olumsuz bir detayın üstüne odaklanarak bütün olayın olumsuzmuş gibi algılanmasıdır. Depresyondayken daha çok yaşanır. Olumlu tarafları görmekte zorlanırız. Sanki kafamızdaki genel bir talihsizlik inancı vardır.
- OLUMLUYU GEÇERSİZ KILMAK: Olumlu deneyimleri bile sürekli olumsuza çevirme eğilimidir. “İyi biri değilim. Yalnızca o beni öyle görüyor.” Olumlu gördüğümüz her şeyi şans sanmak gerçek olabileceğine inanmamaktır. Bu tarz bir bozuk düşünce mutluluklarımızı alır götürür.
- DUYGUSAL KARARLAR: Sadece öyle hissettiğimiz için bir şeyin doğru olduğuna karar vermektir. Oysaki duygular düşüncelerden kaynaklanır. Düşünceler çarpıtılmışsa duygulara güvenmek mantıklı değildir. “İyi hissetmiyorum, o zaman uyumalıyım. Uyursunuz, yapmak istediklerinizi yapmazsınız, bunun sonucunda yeniden kötü hissedersiniz.”.
- -MELİ -MALI DÜŞÜNCELERİ: Kendimiz için veya başkaları için kurallaştırdığımız ideal davranış beklentileri yaşananlarla uyumlu olmadığında kendimize karşı utanç, başkalarına karşı sürekli kızgın hissedebiliriz. Bu düşünceler yoğunlaştığında kendimizle veya başkalarıyla ilgili hayal kırıklıklarımızın artması olasılıklar dahilindedir. Hayal kırıklıklarımızı azaltmak için beklentilerimizi gerçeklerle uyumlu hale getirmemiz gerekir. Kendimizi ve başkalarını kurallar ve baskılarla değil, kendi kalbimize veya onların kalplerine dokunarak olabileceğinin en iyisine yaklaştırabiliriz.
- ETİKETLEME: Hep ya da hiç düşüncesinin daha ilerlemiş halidir. Kişi doğru olmadığını düşündüğümüz davranışla özdeşleştirilir. Öyle ki, farklı davransa bile üzerine etiket yapıştırılmıştır bir kere. Okulda hareketlilikleri ile öne çıkan öğrencileri düşünün… Bu çocuklar arkadaşları, bazen öğretmenleri, hatta aileleri tarafından etiketlenme tehlikesiyle karşı karşıya kalabilirler. Bu çocuklar eğer etiketlenirlerse kişiliklerini o etiket üzerinden geliştirebilirler. Yetişkinler olarak düşünelim… Sürekli “kötü” olduğumuzu duysaydık, iyi olmak için uğraşır mıydık? İnsanlar yaptıkları birkaç şeyle ölçülemezler. Her birimiz, düşünebilen, gelişme potansiyeli olan varlıklarız.
- KİŞİSELLEŞTİRME: Hiçbir nedene dayanmaksızın olumsuz bir olayın tüm sorumluluğu üstlenilir. Sanki olup olabilecek bütün olumsuzluklarla katkınız vardır. Obsesif kompulsif bozuklukta yaygın olarak görülür.
- KEYFİ ÇIKARSAMA: Bu düşünce bozulması, yeterince destekleyici kanıt olmadan sonuç çıkarmadır.
- FELAKETLEŞTİRME: Bir durumla ilgili olabilecek en kötü sonuç düşünülür. Kalbin hızlı atmaya başlayan kişi “Kalp krizi geçireceğim”, türbülansa giren uçakla ilgili ise “Uçak düşüyor.” Diye düşünebilir. Bütün kaygı bozukluklarında yaygın olarak görülür.
- AKIL OKUMA: Karşımızdaki kişiye ne düşündüğünü sormadan onun ne düşündüğünü bildiğimizi düşünmektir. Bunu bildiğimize o kadar inanırız ki bunu araştırma gereği bile duymayız. Eşimiz kızgın görünüyorsa; “Kesin beni suçluyor.” Diye düşünebiliriz. Belki de başka bir konuyla ilgili kızgındır, hatta kızgın bile olmayabilir. Bu yalnızca bizim tahminimizdir. Gerçekle bağlantısı olmayabilir.
- FALCILIK: Geleceği gördüğünü düşünmektir. “Her şey kötü olacak.” Diye düşünmek gelecekle ilgili kanıtsız bir biçimde olumsuz düşünmektir. Depresyonda yaygın olarak görülür.
Görüldüğü gibi, amaçları bizi ulaşmak istediğimiz adrese götürmek olan navigasyon cihazları da, temel amacı bizi mutluluğa ulaştırmaya çalışmak olan düşüncelerimiz de bozulabilir ve gerçekçi olmayan nedenlerle yolumuzu uzatabilirler. Sıklıkla bozulduklarında yaşam kalitemizi bozup bizi hasta bile edebilirler. Böyle bir durumda mutluluğa giden yolun yeniden hesaplanabilmesi ve cihazımızın bizi doğru yönlendirebilmesi için bize yok yere kötü hissettiren bozuk düşüncelerimize hesap sormak, daha iyi hissettirecek duygular için onlara yeniden şekil vermek önemlidir. Düşüncelerimiz de, navigasyon cihazları da bozulabilir. Önemli olan yeniden iyi hissedebilmek için onlara gerekli bakımı yapabilmektir.