BIR zamanlar dahil oldugum bir kurulusta karakterimi ölçmek amaciyla elime bir anket tutusturmuslardi.
Yaklasik yirmi adet sorudan olusan anketin bir yerinde söyle bir soru vardi: “simdiye kadar yaptiginiz en çilgin sey nedir?”
O zamanlar hayati fazlasiyla dalgaya vurdugum için sorunun altina “bu anketi dolduruyor olmak simdiye kadar yaptigim en çilgin sey” yazmistim.
Elbette o zamana kadar yaptigim en çilgin sey o degildi ama dedigim gibi o cümleyi makara olsun diye yazmistim.
Çilginlik yapmak bazen iyidir.
Özellikle de hayatimiz rutine bagladiginda bu döngüyü bir yerlerden kirmak gerektigini düsünürüm.
O vakit daha önce hiç denemediginiz ama size en önemlisi de etrafinizdakilere zarar vermeyecek küçük çilginliklar ya da manyakliklar yapilabilir.
Mesela geçenlerde hiç tarzim olmadigi halde sibernetik ile alakali bir kitap okudum ve dogrusunu söylemek gerekirse bu kitap bana bambaska bakis açilari kazandirdi.
Tabi tarziniz olmayan bir kitap okumak en masum ve en risksiz bir çilginlik türüdür.
Bazen etrafimdaki insanlari hayrete düsüren ve “Oglum sen normal degilsin” dedirten seyler yapiyorum..
Bundan yaklasik bir ay önce gece saat onikide bisikletime atlayip Pamucak sahiline dogru pedal basmaya basladim.
Gökyüzünde dolunay vardi ve gece oldugu için karayolundan araçlar tek tük geçiyordu..
Belevi girisinde on dakikalik bir mola verip yola devam ettim.
Neticede saat sabaha karsi ikiyi on geçe oltami denize atmis gökyüzündeki yildizlari izliyordum.
Iki saatlik bisiklet yolculugunun nasil geçtigini hiç anlamamistim çünkü gece yolculugu yapmak daha önce deneyimlemedigim bir yenilikti.
Ertesi gün aksama kadar sahilde kaldiktan sonra tekrar Torbali’ya dogru yola çiktim.
Etrafimdaki arkadaslarim ilk baslarda bunun bir çilginlik oldugunu ve basima birsey gelmedigi için sansli oldugumu söylediler..
Ben de kendilerine bu tür aktivitelerden uzak kalarak yavas yavas ölmekte olduklarini söyledim.
Evet iste yaptigim çilginliklardan bir örnek ama bence en büyük çilginlik hayatini tehlikeye atmak degil yasamanin ta kendisidir..
Ölecegini bile bile hayata dört elle sarilan insanlarin yaptigi sanki çilginlik degil mi?
SABANOGLU SELIM VE KITABI
KITAPLAR hakkinda bu zamana kadar çok sey söylenmis ve yazilmistir.
Ben bunlarin içinden en çok Nazim Hikmet’in “Sabanoglu Selim ve Kitabi” isimli siirinde geçen pasaji severim.
Bu siir aslinda kisa bir hikaye tarzinda yazilmistir ve kendi halinde bir fabrika isçisinin küçük bir kitap okuduktan sonra yasadigi dönüsümü anlatir.
Buldugu küçük bir kitabi okuyan Sabanoglu Selim’in hikayesi hapishanede biter ama o hikayeden geriye su muhtesem dizeler kalmistir:
“Kitap rüzgar olmali perdeyi kaldirmalidir
Kitap Kanber tayi olmali sah ismail’in
seni sirtina alip
devlerin üstüne saldirmalidir.
Devler, kale kapisinda
devler yedi basli ve simsiyah dururlar
Onlari mutlaka yeneceksin
Bir duvar yikilacak, bir bahçeye gireceksin…
Böyle bir kitap buldu Selim:
Kara kara yazilar beyaz kaat üstünde
Büyücek bir el kadar
Kirk yaprakli bir kitap”