BIR ara dönüp arkama baktim. IzmirAydin otobani batiya dogru cetvelle çizilmisçesine dümdüz uzaniyordu. Sabahin erken vakitleri olmasina ragmen otobanin üzerinde bir araç kalabaligi dikkati çekiyordu. Torbali Ovasi asagilarda dümdüz bir tepsi gibi parliyor, dagin yamacindan gördügüm köylerin ismini tek tek sayabiliyorum.
Yaklasik bir saatlik bir yürüyüsten sonra tepenin üzerinde bulunan mermer ocaginin yanindaki Yörük çadirina ulasiyorum.
67 yasindaki Mehmet Ali Tekel ve oglu Coskun’u baharda dogan keçi yavrulari için yeni bir agil hazirlarken buluyorum. Baltayla uçlarini sivrilttikleri yaklasik bir buçuk metrelik kaziklari topraga çakip bunlardan bir duvar olusturma çabasindalar.
Balyozu elime alip onlara yardim ediyorum. Bir yandan da sagdan soldan konusuyoruz. Pamucak kiyilari asagilarda bir yerlerde dümdüz uzaniyor, denizden gelen serin esinti ilk anda insani çarpiyor.
Tepeye çikarken epey efor sarf ettigimden olacak kaziklara her vurusumda balyoz elimde biraz daha agirlasiyor. Dilim damagim kurudu, su içmeye yelteniyorum ama ihtiyar Yörük “terlisin, biraz daha bekle” diye beni durduruyor.
Kazik çakma isi bittikten sonra çadira gidiyoruz.
Odun atesinde pisen çaydan üst üste üç bardak içiyorum.
Dagdaki kaynaklardan çikan su dagdaki kuru odunlarla yakilan atesin üzerinde fokurduyor.
Çayin tadi o yüzden muhtesem. Biraz soluklandiktan sonra atesin basinda muhabbete daliyoruz.
Mehmet Ali Tekel bana asagidaki hayati soruyor.
Buradan pek sik ovaya inmedigi için merak ediyor asagida olup bitenleri.
Ben de ona eski günleri soruyorum.
Bu daglarda bir zamanlar kaplanlarin yasadigini hatta birkaç tanesini bizzat gördügünü anlatiyor.
Dedigine göre bu daglarda yasayan kaplan, havanin sakin oldugu anlarda kükrediginde bütün hayvanlar korkudan titrermis.
Belevi’de yasayan ve kaplan avciligi yapan “mantolu” lakapli bir adamin hikayesini anlatiyor. “Ati vardi, saga sola kurt kapani kurar, kaplanlari bu kapanlar vasitasiyla avlardi” diyor.
Kaplan avcisinin Ismet Inönü’ye gönderdigi kaplan postundan bahsediyor. “Inönü de ona kaplan kürkü karsiliginda mükemmel bir tüfek göndermisti” diye devam ediyor.
Sohbete ara verip çadirin disina çikiyorum. Artik faal olmayan mermer ocagina tirmanip asagidaki manzarayi izliyorum.
Buradaki mermer ocaginin 2500 yillik bir tarihi var.
Hatta Efes Antik Kenti’ni süsleyen mermerlerin büyük kisminin buradan götürüldügü kanitlanmis.
O çaglarda kesilmis mermer bloklar hemen seçilebiyor.
Mermer ocaginin üzerine oturup sessizligi ve sükûneti içime çekiyorum.
Bir zamanlar 2500 sene önce buradan görülen manzara herhalde çok farkliydi.
O zamanlarda bu mermer ocaginda çalisan isçileri düsünüyorum.
Acaba benim oldugum noktadan asagi baktiklarinda nasil bir manzarayla karsilasiyorlardi.”Benim gördügüm otobani ve agaç yoksunu ovayi görmedikleri kesin” diye düsünüyorum.
Sonra ihtiyar yörügün anlattigi kaplan hikayeleri geliyor aklima.
Doganin kusatilmisligi sürüyor.
Asagidaki arabalar bir kusatma ordusunun neferlerini temsil ediyor.. “Neyse ki henüz uçamiyorlar” diye düsünüyorum.