Kubilay Kaplan

KONTROLSÜZ GÜÇ, GÜÇ DEĞİL Mİ?

Kubilay Kaplan

Günün sözü “Ağaçtan maşa, aptaldan paşa olmaz.” Atasözü

Geçenlerde bir dost meclisinde sohbetteyiz. Kahvelerimizi yavaş yavaş yudumlarken bir taraftan da yeni tanıştığımız dostlarımızla fikir alışverişi yapıyoruz. Daha doğrusu birileri anlatıyor birileri de dinliyor. Tam karşımda oturan ve Erzurum Üniversitesi Sosyoloji Bölümü’nde Profesörlük yapan arkadaşımız o çok bildik sloganı ortaya attı . Konuşmasının bir yerinde örnek verme babında, “Sizin de bildiğiniz gibi kontrolsüz güç güç değildir.” deyiverdi. O arkadaş, bizim de felsefe okuduğumuzu ve işin açıkçası böyle sloganları sürekli yargıladığımızı, dahası bu tür basma kalıplıkları olduğu gibi kabullenmediğimizi bilmiyordu haliyle. Onun ağzından, “ kontrolsüz güç güç değildir.” lafı çıkınca ben de Sokrates’leşiverdim. Ve kendisine “Diyelim ki şu denizden üzerimize bir tsu nami dalgası geliyor. Bu büyük bir dalga ve kontrolsüz şekilde üzerimize geliyor. Şimdi bu bir güç değil mi?” sorusunu yönelttim. Masada bir an derin bir sükut oldu. Ardından ikinci sorumu yönelttim kendisine “Güneşin gücüne ne dersin? O gücü de kontrol etme olanağımız pek yok. Ama güneşin gücü bal gibi ortada işte!Az sonra güneş patlayacak olsa bu kontrolsüz güç bizi nasıl etkiler?” İşte, basmakalıp sloganların çöküşüne dair bir misal. Ama ne hazindir ki, hepimizin zihni bu klişelere iman etmeye kodlanmış gibi. Düşünme fiilinin olmadığı yerde ne yazık ki ezberelikler boy gösteriyor. Kontrolsüz gücün aslında bir kör güç olduğu meselesini burada bırakalım. Bu yazıda ben, paylaşılmayan güçten bahsetmek istiyorum. Ve diyorum ki, “paylaşılmayan güç,güç değildir!” Dahası paylaşılmayan güç başa beladır. Gerek siyasette gerek askerlikte hatta iş hayatında elinizde bulundurduğunuz gücü paylaşma niyetiniz yoksa, emriniz altındakilere inisiyatif tanımıyorsanız, dahası bu gücün dozajını artırmak için çabalıyorsanız ortada patolojik bir durum var demektir. Buna isterseniz “megalomani” deyin isterseniz “narsizm”. Tarihin gördüğü büyük faciaların hemen hepsinin bu “güç artırımı” ya da “gücü paylaşamama “ yüzünden olduğunu hatırlatmaya gerek yok. İkinci Viyana Kuşatması’nı gerçekleştiren Osmanlı Ordusu’nun başındaki Merzifonlu Kara Mustafa Paşa, bu işi padişah 4.Mehmet’ten habersiz yapmıştı. Viyana’nın kuşatıldığı haberini alan padişah: “Allah kolaylık versin ama niyet Viyana değildi.”demiştir. Merzifonlu, bu kuşatmanın acı sonuçlarını kellesiyle ödedi ama Osmanlı ordusunun ayağının ciddi manada ilk kez tökezlediği bu mağlubiyet, mağlubiyetler halkasının ilkiydi. Hitler’in 2.Dünya Savaşı esnasında emri altıdaki komutanlara inisiyatif tanımaması savaşı Almanlara kaybettiren unsurların başında gelir. Müttefikler Normandiya’ya çıktıklarında Hitler uyuyordu. Ve kendisini uyandırmanın cezası ölüm olduğundan ne yapılacağının kararının alınması için Führer’in uykusunun bitmesi beklendi. Bu arada Normandiya’yı savunan Alman komutanlar çok kritik saatleri yitirdiler. Hitler’in emirlerini görmezden gelen nadir komutanlardan olan Erwin Rommel ise Hitler’in emriyle intihar ettirildi. Askerlik tarihinden verdiğimiz bu örnekler, paylaşılmayan gücün ne gibi felaketlere kapı araladığının sadece birkaç misali. Güç sarhoşluğu ,patolojik sınırlara dayandığında top yekün felaketlere de kapı aralar.

Ayrancılar koptu geliyor

Keşke hep bir belde olarak kalsaydı Ayrancılar… Belediye statüsünü bu kadar hak ettiği halde mahalle olarak işlem gören başka bir yer var mı acaba? ,son on yılda büyük bir hareketliliğe sahne olan Ayrancılar’dan kötü sinyaller de gelmeye başladı. Hep, “gelişmişlik” savıyla masaya sürülen Ayrancılar’da hiç de gelişmişlikle doğru orantılı şeyler olmadığını duyuyor ve okuyoruz. Artan intihar hadiseleri ve tırmanan suç oranları Ayrancılar ile alakalı negatif intibalar bırakıyor dimağımızda. Ayrancılar, küçük bir Torbalı olma yolunda emin adımlarla ilerliyor adeta. Keşke yirmi binin üzerinde kişinin yaşadığı bu yerleşim, eskiden olduğu gibi yerinden yönetilseydi. Bunu mevcut belediyenin Ayrancılar’a hizmet etmediği anlamında söylemiyorum. Ancak, Ayrancılar’ın potansiyeli ve hareketliliği bu mahalle statüsünü hak etmiyor.

Torbalı’da her şey yolunda mı?

Çok garip zamanlardan geçiyoruz. Torbalı’da hem her şey yolunda gibi görünüyor hem de sanki hiçbir şey yolunda gitmiyor. Dedik ya; gerçekten de garip bir durum. Sokağa çıkıp bir memnuniyet anketi yapsak acaba yüzde kaç yaşadığı ilçeden memnun olduğunu ifade eder. Bir tarafta ekonomik açmazlar, diğer tarafta çarpık yapılaşma ve trafik karmaşası yüzünden çekilmez hale gelen şehir merkezi. Artan suç oranlarına mukabil, bir türlü dinmeyen göç dalgası, artış gösteren çeteleşmeler, kamplaşmalar… Sivil toplumun yokluğu, her şeyi belli kurumlardan bekleme tokluğu vs.vs. Ne dersiniz, sizce de her şey yolunda mı? Yoksa bir illüzyon mu bütün bunlar?

Yazarın Diğer Yazıları

Çerez Bildirimi

Sitemizde, daha yüksek bir kullanıcı deneyimi sunmak ve deneyimlerinizi kişiselleştirmek amacıyla, Gizlilik Politikası, Çerez Politikası ve KVKK Aydınlatma Metni sayfalarında belirtilen maddelerle sınırlı olmak üzere ve ilgili yasal düzenlemeler çerçevesinde çerezler kullanıyoruz.