Kubilay Kaplan

YARALI KUŞUN MASALI

Kubilay Kaplan

Günün sözü “ Hayatı anlamak isteyen az, yaşamak isteyen çok ” Kubilay Kaplan

AĞUSTOS güneşi istemeye istemeye batmış gibiydi. Sonbahar serinliğinin kendisini hissettirdiği bu akşam, köyü de garip bir sessizlik sarmıştı. Çocuk, taş köprüde oturmuş yoldan geçen arabalara dikkat kesilmişti. Annesi bu akşam da gelmeyecekti. Bunu iyice anlamıştı artık. Oturduğu yerden doğruldu ve toza bulanan pantolonunu elleriyle silkeledi. Koyun sürüleri ovadan dönmeye başlamışlardı. Çobanlar ,toz bulutu içindeki yollarda takırdayan sopalarıyla acele acele evlerine seyirtiyorlardı, sürülerinin peşlerinden. Ağıllarda bekleşen ve iyice acıkmış olan kuzular, ovadan dönen annelerinin seslerini duymuşlar, uzun ve cartlak melemelerle annelerinin ağıla girmesini bekliyorlardı. Sokağın sonundaki kerpiç eve dönen çocuğun annesiyse o akşam da eve gelmemişti. Çocuk, son günlerde yaptığı gibi ikindi vaktinden sonra asfalta bakan o köprüye oturmuş ve annesinin geçen otobüslerden birisinden ineceğini boş yere beklemişti. Ananesini bahçede, domates ve biber toplarken buldu. Kadın, başını biber fidanlarından kaldırmış, akşam güneşinin son ışıklarının yüzünü yaladığı çocuğa bakıyordu. Çocuğun yüzünde bir an kızını görür gibi oldu. Oysa ki, kıvırcık saçlı bu esmer çocuğu hep babasına benzetirdi. Ama şimdi, güneşin soluk ışıklarının kızıla boyadığı bu yüzde kızından başkası yoktu. Çocuk cılız bir sesle adeta yakarır gibi konuştu, “Gelmedi nine, köprüde hep bekledim ama annem yine gelmedi işte!” İhtiyar kadın, çocuğun annesinin neden gelmediğini ve neden bir süre daha gelmeyeceğini gayet iyi biliyordu. Ama bunu söylemek daha doğrusu söyleyememek o kadar zordu ki… Hele el kadar olan ve hiçbir şeyden haberi olmayan şu çocuğa bunu anlatmak… Geceleri gözyaşları yastığını ıslatıyor; gündüzleriyse bir hayalet gibi bu kerpiç evin içinde dolaşıp duruyordu. Kızının hapishaneye düştüğünü ve en az iki yıl daha oradan çıkamayacağını bu çocuğa nasıl anlatsındı? Hem bu durumu, çocuğa söylememesini kızı istemişti onlardan. Annesi, Kasım ayında altı yaşına basacak olan Emre’nin dünyasını daha fazla karartmak istememişti. Nasıl olsa bir gün her şeyi öğrenecekti. O zaman çocuğun bütün sorularına yanıt verebilir; bir süre neden evden ayrı kaldığını hatta neden kuyumcudan o altın bilezikleri çalmak zorunda kaldığını bile açıklayabilirdi ona. Çocuğa şimdilik, annesinin uzak bir şehirde çalışmaya gittiği ve yakın bir zamanda döneceği söylenmişti. Çocuk da neredeyse bir aydır her akşam, o taş köprüye gidip oturuyor ve annesinin eve döneceği zamanı bekliyordu sabırla. Ninesi elindeki sebzeleri çeşmede yıkamaya koyuldu; çocuk başını hafif yana eğmiş dikkatle ninesinin el hareketlerini takip ediyordu. Tahta kapı gıcırtıyla açıldı. Çocuğun babası , üstü başı toz toprak içinde kapıda belirdi. İhtiyar kadına ve onun hemen yanındaki oğluna şöyle bir göz ucuyla bakıp avluda duran tahta bir sandalyenin üzerine attı kendisini. Sabahleyin tarlaya giderken yanında götürdüğü çıkını, ölü bir kuş gibi bıraktı yorgun ayaklarının ucuna. Dirseklerini dizlerine dayayıp başını ellerinin arasına aldı adam. Güçsüzlüğü ve öfkeyi aynı anda hissetti yüreğinde. Ellerini, bir aşağı bir yukarı kıvırcık saçlarında gezdirmeye başladı. İhtiyar kadın, ellerindekileri yıkayıp içeriye girerken, “sofrayı hemen hazırlayayım oğlum ?”dedi. Adam, ellerini saçlarından çekmeden, “Sağol ana hiç yiyesim yok.” diye cevap verdi. İhtiyar kadın, adamın bu son bir ayda nasıl yavaş yavaş eridiğini bir kez daha fark etti korkuyla. Henüz 23 yaşındaki kızı, damadının kumar borcunu ödeyebilmek için çalmıştı kuyumcudan o bilezikleri. Genç kadın, yoğun bir çaresizlik anında bunu yapmaya ansızın karar vermiş ve başarılı da olamamıştı zaten. Çarşının orta yerinde iki yanında polis,götürülmüştü karakola.. Şimdi kaldıkları köye epey uzak bir şehirde hapishanedeydi işte. Çocuk, bir eliyle babasının zayıflamış dizine dokundu. Orada durmuş, babasının başını yerden kaldırmasını bekliyordu. Adam, derin bir nefes çekerek nihayet kaldırdı başını. Hemen sağında, iri kara gözlerini açmış kendisine bakan oğlu duruyordu. Adam çocuğun sorgulayan gözlerinden kaçmak istercesine başını diğer tarafa çevirdi. Orada hapisteki karısının plastik terlikleriyle karşılaştı. Şimdi midesine sıkı bir yumruk yemişti adeta. Çocuk, yaklaşmakta olan sonbaharın hüznünü anımsatan sesiyle babasına da aynı şeyi sordu ,“Annem işten ne zaman gelecek baba? Artık gelsin ama, ben onu çok özlüyorum.” Adam toz toprak içindeki ellerini tekrar saçlarına daldırdı; duyulur duyulmaz bir sesle ,“Dönecek oğlum, annen yakında dönecek.” diyebildi. Eylül ayının yaklaştığını haber veren gecelerden birisiydi bu. Ağustos böceklerinin şarkıları, dolunayın boydan boya aydınlattığı bahçeyi sarmıştı. Havada tatlı bir serinlik vardı. Fazla uzak olmayan bir mesafedeki denizden esen yel, sabaha karşı insanı üşütebilir de.. Şimdi çocuk, ninesinin dizinde yatıyordu ve ninesi ona en sevdiği masallardan birisini anlatıyordu. Masal, yaralı bir anne kuş ve onu vuran gaddar bir avcıyla ilgilidir. Yaralı kuş, dile gelip kendisini vuran avcıdan bir şey istiyor. Ölmeden önce, yuvasına gidip henüz uçamayan yavrularını son bir kez görmeyi istiyor ondan. Masalın tam burasında siyah gözleri büyüyor çocuğun. Kızıyor, anne kuşu vuran o gaddar avcıya. Hani, büyük bir insan olsa kendisi gidip tepeleyiverecek o tüfekli avcıyı. Başını, masalı anlatmakta devam eden ninesine doğru çevirip, “o zaman bir canavar da gelip yesin o avcıyı.” diyebiliyor. İhtiyar kadın, nemlenen gözlerindeki yaşları damarlı elleriyle silerek, “Tamam çocuğum, yesin bakalım kocaman bir canavar da o avcıyı.” diyor acıdan titreyen sesiyle. Sonra masalı, tam da çocuğun istediği gibi tamamlıyor. Yerde kanadı kırık bir vaziyette yatmakta olan anne kuş, kendisini vuran avcıya yalvarıyor. Ama gaddar avcı, hiç oralı olmuyor. Sonra ansızın kocaman bir canavar ortaya çıkıp, kuşu yaralayan avcıyı bir lokmada yutuyor. Yerde kanadı kırık yatan anne kuşa hiç dokunmuyor canavar. Hatta onu iyileştirip salıveriyor. Çocuk, masalın sonunu hayal meyal dinledikten sonra uykuya dalıyor. Rüyasında, avcının kanadından yaraladığı anne kuşu görüyor.

Yazarın Diğer Yazıları

Çerez Bildirimi

Sitemizde, daha yüksek bir kullanıcı deneyimi sunmak ve deneyimlerinizi kişiselleştirmek amacıyla, Gizlilik Politikası, Çerez Politikası ve KVKK Aydınlatma Metni sayfalarında belirtilen maddelerle sınırlı olmak üzere ve ilgili yasal düzenlemeler çerçevesinde çerezler kullanıyoruz.