Günün sözü “Bir insan köprü yapar bin insan üzerinden geçer” Darb-ı mesel
KAHVENİN kapısından içeri girdiğinde dünü yaşıyormuş hissine kapıldı. Burada hiç bir şey değişmemişti;minyon tipli bir Trakyalı olan kahvecinin yüz ifadesi bile aynıydı. Tezgâhın arkasına geçmiş oradan televizyonda yayınlanan at yarışlarını pür dikkat takip ediyordu.Yorgun demokratın içeriye girdiğini fark etmemişti bu yüzden.Fakat yorgun demokrat, her şeyin farkındaydı ya da öyle olmayı öteden beri kendisine görev edinmişti.Ve bu sabah bir kez daha farkına vardığı en acı gerçek bu civarlarda ve bu kahvede hiçbir şeyin değişmiyor olmasıydı.Ağır aksak adımlarla mavi boyalı pencerenin önündeki masaya yöneldi. Orada bir yığın gazete,öldürülüp yol kenarına atılan maktüller gibi, yeşil örtülü masanın üzerinde durmaktaydı. Vakit öğleyi geçtiği için gazetelerin içi dışına çıkarılmıştı bile. Gazeteler o kadar çok karıştırılmıştı ki, sanki insanlar bütün hınçlarını o kağıt parçalarından çıkarmak istemişlerdi.Hayata karşı besledikleri intikam duygularının kurbanı gibiydi dağılmış gazeteler.Kimisi iş ilanlarına bakmış, kimisi spor sayfalarını ezberlemiş, kimisi de bahis sonuçlarını değerlendirmişti.Yorgun demokrat,kahvecinin hala dörtnala koşan atlardan gözünü ayırmadığının ayırdında olmasına rağmen o bas sesiyle haykırdı “Şefik,bana bir orta kahve yap! Şekerini iyi ayarlayamazsan patlatırım gözünü bilmiş ol.”Kahveci, bir eli belinde olduğu halde ihtiyardan tarafa bakıp gülümsedi. Koşan atlara son bir kez göz attıktan sonra kahveyi hazır etmek için işine koyuldu. Yorgun demokrat, gazeteleri şöyle bir harmanladı. İçlerinden birkaç tanesini diğer masaya bıraktı. Bunları okumaya değer bulmadığı belliydi. İlk gazetenin birinci sayfasına göz gezdiriyordu ki,midesi ekşir gibi oldu.Tıpkı bu kahvede olduğu gibi, gazetelerde de dünü yaşıyormuş hissine kapıldı. Sonra okumaya yeltendiği o gazeteleri de diğerlerinin yanına bıraktı. Biraz canı sıkılmıştı. Oturduğu sandalyenin yönünü pencereye doğru çevirip dışarıyı izlemeye koyuldu. Kahvenin yanındaki dut ağaçlarının filizleri patlamak üzereydi. Yorgun demokrat içinden “Bu, göreceğim altmış yedinci bahar olacak, bakalım bir sonrakine sağ çıkacak mıyız?”diye geçirdi. O sırada masaya yanaşan kahveci “işte tam ortadan bir kahve!”dedi. Kahvecinin yüzüne bile bakmayan yorgun demokrat, bir baş işaretiyle teşekkür eder gibi yaptı. Bir yandan kahvesini içiyor bir yandan da masalarda oturan insanları süzüyordu. Bir tarafta bir grup genç, bahis oyunları üzerinde hararetli hararetli tartışmaktaydılar. O akşam oynanacak derbi maçının sonucu üzerinde atışıyorlardı. Bu halleriyle televizyonda saatlerce futbol konuşan yorumculardan farkları yoktu doğrusu. Televizyonun önünde öbeklenmiş başka bir grup, henüz başlayan bir at yarışı koşusuna kilitlenmişlerdi. İçlerinden birisi histerik bir hasta gibi ayağını sürekli yere vurmaktaydı. Sanki atların koşusunu yeterli bulmuyordu. Atların yerine kendisikoşmak için can atar gibiydi. Beri taraftan, çoktan emeklilik günlerinin uyuşukluğuna adapte olmuş bir grup ihtiyar, iskambil oynamakla meşguldü. Yorgun demokratın iyice midesi ekşidi. Her şey bunlar içindi demek. Gençliğini, siyaset uğruna bu manzaralar için harcamış olduğuna hayıflandı. Çünkü tanık olduğu bu manzaralar kırk yıldır değişmemişti. Halk, buydu işte..Kitaplarda bin bir sıfatla yüceltilen kahraman halk… Kendileri için kavgalara daldığı hapislere düştüğü halk,hep aynı günlerin hep aynı manzaralarını yaşayan bir güruhtu;ve bundan dahiç şikayetçi değildiler.Yorgun demokrat,bu düşünceler içindeyken kahve kapısından içeriye omzunda sandığıyla bir ayakkabı boyacısı girdi. Yorgun demokrat’bir, “boyayalım mı abi?”çekti. Yorgun demokrat, yüzünde acı bir gülümsemeyle at yarışlarına kilitlenip kalmış kahve müdavimlerini eliyle işaret ederek “peki,bunları da boyayabilir misin?”dedi. Boyacı, kara gözlerini kırpıştırarak “anlamadım abi” dedi.
Yanıldım mı acaba?
Dün bu köşede yayımlanan yazımızda “Sağlık ve eğitim kenti Torbalı”başlığını kullanarak ilçemizde artma eğilimi gösteren eğitim ve sağlık yatırımlarına dikkat çekmiştim.Yalnız, benim yazımın yayımlandığı gün gazetemizin manşetinde “1 yılda bu hale geldi”başlıklı bir haber vardı.Haberde;Atatürk Mahallesi’nde bir yıl önce inşa edilip eğitim öğretime açılan bir okulun içler acısı durumu sergileniyordu. Bu tür manzaralar Torbalı’ya hiç mi hiç yakışmıyor. Üstelik bizi de teorilerimizde açığa düşürmekte. Lütfen sayın yetkililer çare sizde…
MİLLETVEKİLİ ADAY ADAYLARININ KÖPRÜ İMTİHANI
Sayın milletvekili aday adaylarımızın İZBAN köprüleriyle alakalı düşünceleri ve projelerinin ne olup olduğunu bilmiyorum. Ancak şimdi tam da bunu öğrenmenin zamanıdır diye düşünmekteyim. İçlerinden biri olur da Büyük Millet Meclisi’ne girerse Torbalı’yı bu dertten kurtaracak reçeteyi kotarabilir mi? Soracağım…Tek tek arayıp soracağım.
GÖNÜLLERİN BAŞKANI MI, BEYİNLERİN BAŞKANI MI?
Gazetemizde uzun bir süreden beri, Hasan Kudayyılmaz’ ın yazılarını gördüğüm yok. Neden yazmadığını da bilmiyorum. İnsan okurlarına bir veda eder. Gerçi, bizim Hasan böyledir. Denizdeki karabatak kuşları gibi, bir görünüp bir kaybolur. Heybesini boşaltıp harakirisini yaptı herhal. Gazetemizde yazılarını görmüyorum ama arada kendisini dışarıda görmekteyim. Dün, bizim oğlanı okula götürürken yanından geçtim Hasan’ın. Hafifçe bir selamlaştık. Sonra Hasan arkamdan “Sen gönüllerinbaşkanısın” dedi. Ben de elimle başımı işaret ederek “Gönüllerin değil, beyinlerin başkanıyım” dedim. O sözü nasıl söyledim ben de bilmiyorum; ama yılın sözüne aday bence.