Bugün meclisimizde Libya’ya asker gönderilmesine izin veren tezkere görüşülecek. Büyük olasılıkla geçecek. 2003 yılında ayağı taşa takılan Irak tezkeresinin başına gelenler bugün de olur mu diye düşünenler varsa boşuna umutlanmasın. Bugünkü parlamentoyla, 1 Mart 2003’ün parlamentosu arasında çok fark var. O günün dış politika koşullarıyla bugünün koşulları arasında da çok büyük farklılıklar var.
Biz neden Libya’ya gidiyoruz sorusunun cevabı verecekler bir satranç tahtasının etrafını çevreleyen birkaç kişiden fazlası değil. Gerisi tevatür. Biz ancak savaş tam tamtamlarının sesinden sonra gerçeklerin yüzüyle yüzleşebiliyoruz. Beni; “Gazinin Libya’da ne işi varsa ondan” lafı tatmin etmiyor. Yıllardır dış politikada hata üstüne hata yapan bir iktidarın sofraya sürdüğü yoğurda her defasında üfleyerek yanaşmak durumuna düştük.
Libya ile yapılan ‘Deniz Sınırı Anlaşması’ doğru ve iyi bir anlaşma…
Ama bu anlaşmayla, “Hele sen bir imzala şunu bende askerimi göndererek seni içine düştüğün kuyudan çıkarmaya çalışırım” diye söz verildiyse kötü…
Hem de çok…
Galiba bugün bu konuşulacak…
*
Taktiğin ve manevra yeteneğinin mücadele içerisindeki artı payını herkes bilir. Yine herkes; “Stratejik hataların taktiklerle, manevralarla onarılamayacağını” da bilirler. Biz stratejik hatalar yapıyoruz. Sonrasında atılan adımların sonuçları değiştirmediğini, hatta daha büyük felaketleri peşlerinden sürüklediğini görüyoruz.
Gördük de…
Suriye bataklığı bir strateji yanlışıydı…
Bedelini ağır ödedik, ödemeye de devam edeceğimiz gün gibi ortada…
Libya bir Suriye olur mu?..
Eğer bu tezkere; yapılan ve doğru bulduğumuz anlaşmanın taktiksel parçasıysa olmaz…
Yok, eğer Suriye’deki gibi iç savaşın bilfiil tarafı olacaksak, sonuçları Suriye’den daha büyük felaket olur.
Umarım aklıselim kazanır…
*
“Savaş gerekmedikçe cinayettir” diyor; daha önce Libya’da bulunmuş, orada savaşmış olan ‘Gazi.’ Bu cümle korkaklık ifadesi değil. Hiçbir devlet karşısında boyun eğmemiş birisi bu sözü sarf ediyorsa, masaya koyup defalarca okunmalı. Doğu Akdeniz’de çıkarlarımızı koruyabilmek için anlaşmamız gereken yarım düzine ülke varken, biz hepsiyle düşman olduk. Kimisinde hala büyükelçimiz bile yok. Sonunda kendimizi paramparça bir ülkenin bir parçasının can simidinin içinde bulduk.
*
Savaşın magazinleşmesi moda oldu son günlerde. “Akşam geliyoruz, sabah geliyoruz; gelirim ha” ilginçliklerini bolca yaşadık son yıllarda.
Savaş acı çekmektir…
Savaş yokluk ve yoksulluktur…
Barut kokusunun içini çekmemişler bilemez…
Savaş oyun değil…
*
Şimdi oylama yapılabilir ama unutanlarına bir şeyi daha hatırlatıp yazıyı bitireyim…
1982 yılında Falkland adaları için Arjantin ile yapılan savaşta, Kraliçe kendi oğlunu, bir helikopter pilotu olan Prens Endrew’ü gönderdi.
Büyük Britanya donanması İngiltere’ye savaş kazanmış muzaffer olarak dönerken güvertede bir prens de vardı…