İlk günlerde çıplak bir heykelin metroya konulması tartışılırken, ardından da bir vatandaşın bu heykeli kırması büyük yankı uyandırdı. E valla adam bence haklı. Çıplak heykelin ne işi var kardeşim metro istasyonunda. Çoluğumuz çocuğumuz var. Sanatın başka dalı mı kalmadı? Başka güzel eserler koyun oraya.
Tabii vatandaşın kırdığı heykelin yerine hemen yeni bir tane daha yapıldı ama onun da ömrü çok uzun olmadı. Bir ara üstü bezle örtülen bu heykel de diğerleriyle aynı akıbeti paylaştı. İzmirspor istasyonuna yerleştirilen ve cinsel organı görünen çıplak erkek heykeli de kırıldı. Şimdi bu eleştiriyi yaptım ya herkes beni yobaz diye eleştirir. Kardeşim herkesin kendine göre bir dünya görüşü ve fikri var. Dünyada birçok sanat dalı ve eseri varken, ne işi var çırılçıplak bir heykelin orada. Hadi heykeli koydun niye çıplak be kardeşim. Geleneklerimizle hiç örtüşmeyen bu adımlar, bizi öyle çok ilerici de yapmaz. Büyükşehir’e de sesleniyorum buradan. Şimdi konu dönüp dolaşıp aslında İzmir Büyükşehir Belediyesi’nde bitiyor. Hizmetten yoksun olan Büyükşehir Belediyesi böyle işlerle uğraşacağına, önce vatandaşın ihtiyaçlarına cevap versin…” yazı bu şekilde devam edip belediyeyi eleştirilerle bitiyor. Yazının puntolarını dahi değiştirmeden tekrar buraya aldım ki belge olsun ve konu iyice anlaşılsın.
Yazıyı okuyunca afalladım. Kimin yazdığına dahi bakamadan bir an durdum. Neden bu kadar şaşırdım inanın ben de bilemiyorum. Belki de bu kafayı okuduğum bu gazete çerçevesine sığdıramamıştım. Önemli bir çelişki vardı.
Şaşkınlığım geçince kim yazmış diye aşağıya baktım. Hay bakmaz olsaydım. Bir de ne göreyim mütavaziliği ve güler yüzlülüğü ile tanıdığım çok da sevip değer verdiğim bizim Gökhan Yalkalk’ın fotoğrafı… Bu defa katmerli şaşırdım. Ne diyeceğimi bilemedim. Şaka değil gerçek söylüyorum.
Bunun üzerine bu hafta gazeteye göndereceğim yazıyı erteleyip bu yazıyı kaleme almak zorunda kaldım.
Sevgili Gökhan beni çok şaşırttın. Bu yaşta bu duruş, bu düşünce, bu kafa… Yazıyı yazdıktan sonra bir defa olsun okudun mu bilmiyorum. Umarım okumamışsındır. Senin burada yaptığın eleştiri falan değil birilerini aleni ortadan kaldırma teşebbüsü… Konulan heykeli ortadan kaldırmakla da yetinmeyip, bunu yapan veya buna sanat diyen insanların da yaşamına son vermek amacını teşvik eder görünüyorsun. Buna bir anlamda fetva veriyorsun. Böyle bir kafa yapısı sende daha önceden vardı da biz mi göremedik yoksa sonradan mı şartlar gereği peydah oldu? Fetullah Gülen rahmetli taraftarlarında da görüntü ve kafa arasında bu tür uyumsuzluklar olurdu ama…
Bu devirden önceki zamanlarda heykellere bu tür saldırılar çok nadir görülürdü ve saldıranlara toplumda meczup denir yadırganırdı. Anlaşılan zamanımızda bunların sayısı oldukça arttı ve çoğunlukla görüldükleri için de meczupluktan kurtuldu normal gelenek ve görenekleri takip eden vatandaşlar arasında sayılır oldular. Ne bileyim…
Bunların sayıları şimdilerde arttığı gibi fiziki ve fikri saldırganlıkları da bir biçimde yasallık kılıfına sokuldu, yasallaştırıldı.
İyi ki insanların kafaları var da tanıyoruz. Yoksa Metropolis ikiz kızları gibi kafaları olmasa onların kim olduğunu hiçbir zaman bilemeyeceğiz.
Bazen öyle bir sıkışıklık yaratılıyor ki toplumda, insanın yaşadığı bu ortamı terk ederek “alın başınıza çalın” diyesi geliyor.
Heykel hoşuna gitmiyor, onu yok etme hakkını kendinde görüyor ve kırarak yok ediyor. Peki; aynı anlayışla, heykeli yok eden bu kafa da heykeli yapanın ve heykel taraftarlarının hoşuna gitmiyorsa, bu durumda ne olacak…? Böyle çarpık ve yaptırımcı bir düşünce olabilir mi?
Bu konuda söylenecek çok şey var, umarım sevgili Gökhan bu yazının hissi ve beklentiler nedeniyle amacını aştığını belirtir de hem kendini hem de bizi bu töhmetten kurtarır.