Muhittin Cengiz

Didim, deniz, kum ve güneş

Muhittin Cengiz

 

Hafta sonu bir iki gün dinleneyim istedim. Dinlenmek ne güzel… Ancak dinlenmek için de yorulmak gerekiyor. Yorgunluğun da nedeni ayrıca çok önemli… Nerede, ne için ve nasıl yoruldun?  Yorulman bir işe yaradı mı?Bu yorgunluk sonunda dinlenmeyi hak ettin mi?

Didim tatil beldesi olduğu haldeburada geçmişte olduğu gibi İngilizler yok, Ruslar yok ve dahi Türkler yok. Her yer bomboş… Esnaf sinek avlıyor.Önceki yıllarda sahilde rahat yürümek mümkün değildi. Neredeyse geçerken başkasının omzuna çarpacaktın. Bu yıl tam tersi olmuş. Her yer bomboş… Esnaf gözünün içine bakıyor. Bazıları sanki kazanç umudunu yitirmiş bir araya gelmiş lüzumsuz bir konuya dalmış vakit geçiriyorlar kendi aralarında. Bu bezgin halleriyle etrafla da irtibatı kesmişler. Moralsiz, umutsuzlar…

Ya Suriyeliler,dediğinizi duyar gibi oluyorum. Evet; Suriyeliler her yerde olduğu gibi burada da oldukça yoğun… Çocuk-büyük her biri bir yerde bir şeyler yapmaya çalışıyor. Mendil satan, dilenen ve … Her yerde varlar.Türklerin acıma duygusunu iyi çözmüşler. Dilenciliği meslek haline getirmişler. Tabii ki bunda onların hiçbir suçu yok. Onları suçlamıyorum. Suçlular ve utanması gerekenleri bizler biliyoruz.

Deniz kenarında insan biraz daha bağımsız, biraz daha hayalperest oluyor. Hayalleri uçsuz bucaksız, yaratıcılığı tavan yapmış durumda…

Ne güzel denizin içinde tek başına olmak… Kendini dinlemek. Herşeyden bağımsız ve boşluk içinde…

Şu anda yalnızsın ama istediğinde birçok insanla birlikte olmak, hele de sevdiğin ve hoşlandığın insanlarla birlikte olmak… Tadına doyum olmaz bu yalnızlık tadından sonra birlikteliğin…

Birçok yerde türkü bar… Değişik tonlardaTürk Halk Müziği çalıyor. Bazen halay havası, bazen marş, bazen de uzunhava… Kimler neye meyil ederse, kimin ne hoşuna giderse…

Çalışmak çalışmak, nereye kadar çalışmak… Çalışmayı bir yaşam biçimi bir meslek haline getirmek ne derece doğru… Bu konu tartışılır.

İşleri birbirine bağlayarak aradaki boşlukları yok etmek. Çalışmayı bir yaşam haline getirirken yaşamı da eğlence haline getirmek gerekir zannedersem.

Çok çalışmak da insana sıkıntı verir. İnsan çok çalıştıkça ve çok görüp öğrendikçe mutsuzlaşsa gerek. Onun için midir ki hep geçmişini özler insan… Daha doğrusu hep o az bildiği ve gördüğü zamanları hatırlayıp yaşamak ister…

Yaşam temposu arttıkça karmaşıklığı da artar. Ha bir üst basamak, ha bir üst basamak daha… Nereye kadar? Bu basamakların sonu var mı? Her uğraşında biraz daha uzaklaşıyorsun kendinden… Kendi kuyunu kendin kazıyorsun.Daha iyi yetişsin diye yurt dışında, özel okullarda okutulan çocuklar gibi…

Aile kendi canı kadar sevdiği çocuğunu daha iyi yetişsin diye yurt dışında özel okullara gönderir, özel dersler aldırır. Bütün imkânlarını kullanarak iyi yetişmesini sağlar. Kendi mağdur olur çocuğunu mağdur etmez. Yeter ki iyi yetişsin der.

Çocuk sözüm ona iyi yetiştikçe ailesinde ayrılmaya başlar. Zaman içinde çocuk aileyi aile çocuğunu göremez olur. Çocuğun yetişme tarzı düşüncesi ve davranışları değişmiştir. Bir başka olmuştur. Ailenin sağladığı imkânlarla… Her geçen gün, her aldığı eğitim çocuğu ailesinden ayırmıştır. Aile bunu bilerek mi yapmıştır. Tabii ki hayır, ancak yaptıkları onları bu sonuca götürmüştür. Evet; çocuk iyi yetişmiştir belki ama başkalaşmış, ailesinden ayrılmıştır. Aile yaptıkları sonucunda sıkıntıya girmiştir.

Dönelim tekrar denize açılıp da fazla uzaklaşmayalım. Hani ne derler tilkinin dönüp dolaşıp geleceği yer kürkçü dükkânıdır. İnsan da öyle neyi ne şekilde yaparsa yapsın sonunda dönüp dolaşıp köklerine, ailesine dönüyor. Bazıları zenginlikler içinde bazıları ise yoksulluk içinde döner. Ama her ikisi de döner. Ama öyle ama böyle… Pek değişen bir şey yoktur. Sonuç başlangıçtır.

Yazarın Diğer Yazıları