Yazar kitabında şu soruları soruyor, farkındalık oluşturmak adına:
“21. yüzyılda yaşayan faniler olarak nasıl bir dünya ile kuşatılmış olduğumuzun farkında mıyız?
Alo fetva hatları, online zekât mecraları, Youtube’dan yayınlanan vaazlar, zikirmatikler, Mescid-i Haram’dan naklen yayınlanan namazlar…
Bu yeni teknolojiler, yeni araçlar dinî neşvenin, ilmin, fıkhın, maneviyatın aktarılmasında kullanıldığında, esasında olmakta olan nedir?
İşitmenin yerini görmenin aldığı, görüntünün gerçekten daha gerçekmiş gibi kabul gördüğü bir dünyada ferâseti ve basîreti nasıl kuşanacağız?
Bilgi, mahremiyet, merhamet, mimari… Duyusal, zihinsel, davranışsal ve ahlâkî, insana dair hemen her şey, muhatap olduğumuz dijital çağda nasıl bir dönüşüm geçiriyor?
Hayatımıza katılan her teknolojik yenilik, gündelik hayat örgütlenmemizi de zihniyet dünyamızı da dönüştürüyor. Bu değişim ve dönüşümle yüzleşmeden, neyi nasıl yapacağımız konusunda bir netlik hâsıl olması mümkün değil.
Bu kitap, karşılaştığınız yakıcı sorunlara çözümler sunmuyor; tasvir olmadan tahlilin, tahlil olmadan da teklifin mümkün olmayacağını hatırda tutmaya çalışarak, okuyucusunu içinde yaşadığı dijital kültürle yüzleşmeye davet ediyor.”
Dijital bir çağda her şeyi ama her şeyi sanal yaşıyoruz.
Sevgimiz sanal, nefretimiz sanal…
Öfkemiz sanal, duygularımız sanal…
Korkarım ki imanımız sanal, inkarımız sanal…
Sormadan edemiyoruz, “Nereye gidiyoruz?”
Sevap dijital, günah dijital… Tesbih dijital, kitap dijital…
Dua dijital, sohbet dijital… Vaiz dijital, cemaat dijital…
Bu liste böylece uzar gider, ama asla bitmez.
Statümüzü sosyal medyaya sattık, farkında olmadan. Burada sonsuz sevap işlemek de mümkün, sonsuz günah da…
Sonsuz sevap kazanmak kulağa hoş geliyor ama sonsuz günah işlemek hiç de hoş değil.
Çünkü tövbesi imkânsız… Düşünsenize, bir günahı paylaşıyorsunuz, milyonlar tıklıyor. Sonrasında bir günahın milyonlarca şahidi oluyor… Çıkın, işin içinden çıkabilirseniz.
Kişiliği zayıf bir kısım insanlar da burada kendilerini ifade etmenin, egosunu tatmin etmenin yolunu aradılar. İçlerini buraya döktüler, izzet ve şeref aradılar.
Oysa ki izzet ve şeref Allah’ın ve Rasülüllah’ın yanında olmaktadır, unuttuk.
Uyan ey gözlerim gafletten uyan,
Uyan uykusu çok gözlerim uyan,
Azrail’in kastı canadır, inan.
Uyan uykusu çok gözlerim uyan.15