Dünyada pandeminin varlığı duyulduğunda hiç kimse altın, araba, telefon, eşya almak için koşmadı. Herkes un, makarna, pirinç, mercimek, fasulye, yağ, sebze ve meyveye hücum etti. Pahalı eşya, mücevher hatta paranız olmadan da yaşayabilirsiniz ama besinsiz yaşanmaz, çiftçiler olmadan yaşayamazsınız. Üreten ve yaratan onlardır, gelecek gıda üreticilerinin elindedir. Dünkü yazımda da belirtmiştim, salgınla birlikte dünya iki şeyin değerini öğrendi: Sağlık emekçileri ve tarım emekçisi çiftçilerin.
***
Değer yaratmak için risk alanlar girişimci olarak alkışlanır. Bence; ülkemizde “en büyük risk”i üstlenerek üretim yapmaya çalışanlar çiftçilerimizdir. Bu durum AKP iktidarı tarafından görmezden gelindi, geliniyor. Çiftçiyle ilgili bir kaynak, planlama yok, proje geliştirilmiyor. Bizi besleyenler sahipsiz, yarınları yok… Ekonomide kazançtan çok onun paylaşımı önemlidir. Yandaş üç-beş müteahhide araç geçiş garantili köprüler, otoyolları, uçuş garantili havaalanları ve (en ilginç) hasta garantili hastaneler için yandaşlara dolar garantili karlar veren AKP iktidarı üretici çiftçimizi yok sayıyor, üvey evlat görüyor. O üç-beş müteahhittin milyarlarca liralık vergi borcunu silip halkı borçlandırıyor. Yüz binlerce köylünün borcu yüzünden traktörü, evi haczediliyor. Hükümet bu çiftçilerimizin borcunu silsin ki çiftçimiz nefes alsın daha iyi olmaz mı?
***
Mazot, gübre, ilaç, işçi masrafları gibi her gün yükselen girdiler karşısında çiftçimizin ekonomik krizi daha da derinleşiyor. AKP hükümeti çiftçimizi korumuyor. Venezuella’dan sıfır gümrükle peynirden pirince, Kanada’dan mercimekten fasulyeye, Bulgaristan ve Romanya’dan ay çiçek yağından samana tarım ve gıda ürünü almak için karar çıkarması çiftçimizi yok saymak değilse nedir? Pamuk zamanı Çin’den pamuk, buğday zamanı Rusya’dan buğday ithal etmek çiftçimizi krize sokmak için hazırlanan tuzaklar gibi değil midir? Salçalık domates üreten çiftçinin ürünü “fire var!” diye 50 kuruştan 30 kuruşa indiren sözleşmelere göz yumuluyor. Sözleşmeli tarımda çiftçimizin aleyhine döndürüldü. Tarım Bakanlığı yok ülkede, çiftçi tüccarın acımasız insafına bırakılıyor. Çiftçi bir şey kazanmıyorsa niçin ekip diksin? Neyi? Ne kadar? Kaç paraya üreteceğini bilmezse nasıl üretsin? Ülkede plan program yok! Oysa gelecek tarımda, gıda egemenliğinde diyor tüm dünya!
***
AKP iktidarı geldiğinde 2,5 milyar olan çiftçi borcu 18 yılda 72 kat artarak 180 milyarı aşmış. Çiftçimiz yüksek faiz sarmalında.. Kamu ve özel bankalara olan borcu 134 milyarmış. Basındaki rakamlar bunlar. Fakat Tarım Kredi Kooperatifleri; kaç çiftçinin ne kadar borcu olduğunu kaçının icra takibinde olduğunu açıklamıyor. Borç sarmalında olan çiftçinin ineğine, traktörüne, evine haciz konuluyor. Borç batağından çıkamayan çiftçi üretimden vazgeçiyor. Resmi rakamlara göre 2003 yılında 2 milyon 800 bin olan çiftçi sayısı 700 bin azalarak 2 milyon 100 bine düşmüş. Oysa tüm dünyada kendi kültürlerine uygun gıdayı üretme hakkı savunuluyor, küçük çiftçi destekleniyor… Biz de?
***
Vahşi kapitalizm ya da neoliberalizmin yaşandığı ülkemizde, çiftçi örgütlenmeleri de dağıldı. Tarım Kredi Kooperatifleri de kuruluş amaçlarından saptırıldı… Faizleri ana parayı aşar bir durum yaşanıyor. Bunlardan kurtulmak için bireycilikten vazgeçilip çiftçiler örgütlenerek; şirketlerden bağımsız üretime köylü haklarını tanıyan, ekolojik yapıyı koruyan doğal kaynakları kirletmeyen üretime geçmeliler. Bu konuda demokratik yerel yönetimler önderlik edebilirler, Tunceli Belediyesi bu konuda örnek bir yapıdır… Bir çiftçi olarak destekliyorum.
***
Covid ile birlikte bizi yaşatanların hemşireler, doktorlar ve bizler evdeyken her gün işine gidip gelen emekçiler, işçiler ve çiftçiler olduğunu gördük. Gıda üretiminin önemini tüm dünya anladı. Tarım tekellere teslim etmeden küçük çiftçimizi yok etmeden desteklemeniz gerektiğine inanıyorum. Kapitalizmin kıskacından kurtulmalıyız!
ABD eski Dışişleri Bakanlarından Henry Kissinger; “petrolü kontrol ederseniz ülkeleri, gıdayı kontrol ederseniz insanları yönetirsiniz” diyerek kapitalist tarım politikalarının nasıl şekillenmesi gerektiğini ortaya koymuştur. Türk çiftçisi, Türk köylüsü kapitalizmin hizmetine girip kendi köyünde toprağında ırgat olmayacaktır. Küçük çiftçimizi desteklememiz gerektiği inancındayım. Kimseye kul olmamanın yolu çiftçimizi desteklemekten geçer. Borçsuz, mutlu çiftçiler özlemimiz.
Padişahların “Kullarım!” diye hitap ettiklerine Atatürk, “Efendiler!” dedi. Çiftçimiz bu ayrıcalığın farkındadır. Köylümüz kendilerine değer vermeyen iktidarlara gereken dersi verecek, gereğini seçimlerde yapacaktır. Dikimden satıma, üretimin planlanmasından fiyatların belirlenmesine tüketimin koordinasyonuna çiftçimizin belirleyeceği “demokratik tarım” örgütlenmesinin yaşanacağı günlerde buluşmak umuduyla.
“Köylü milletin efendisidir” diyerek noktalayalım. Tohum ve fidelerin toprakla buluştuğu bugünlerde bol kazançlar, sağlıklar diliyorum hepinize. Bereketli olsun. Hoşça kalın dostça kalın..