Profesör Doktor Korkut Boratav’ın son kitabı “Çöküş ve Son Çıkış” kitabını okurken kitaplığımda bir başka kitap gözüme ilişti. Şimdi iktisat profesörü olan Coşkun Can Aktan, 1992’de yazmış. “Politik yozlaşma ve kleptokrasi” 1998-1999 Türkiye deneyimi diye. 30 yıl önce okumuşum… Ülkemizde 1980 sonrasında “İktidarın kişiselleşmesi” eğilimlerine dikkat çekiyor. O dönemde rüşvet ve yolsuzluk olaylarında önemli artışlar olduğunu vurguluyor. Ülkemizde politik yozlaşmanın denetimi ile görevlendirilmiş özel bir kuruluşun olmadığı vurguluyor.
***
Kleptomani, hırsızlığa anlatan bir tür hastalık. Psikologlar kliptomaniyi “çalma dürtüsünün denetlenememesi” diye açıklarlar. Çünkü bu tür hastalar ihtiyacı olmayan nesneleri çalmaya yöneliktirler. Bu nedenle özellikle geri kalmış toplumlarda zengin çalarsa “kleptomani” yoksul çalarsa “hırsızlık” denilir. Tedavisi vardır. Hasta tedavi olduktan sonra normal yaşama döner. Tedavi olmayan hasta yaşamın sonuna kadar çalmaya devam eder, çocuklarını ve yakın çevresini çalmaya teşvik eder.
Gelelim kleptokrasiye… Yunanca bir sözcüktür. Kleptes, “hırsız”, kratos; “güç-hüküm” sözcüklerinin birleşmesinden oluşur. Bir ülkede iktidarı ele geçiren bir ailenin, siyasal ya da dini bir grubun, o ülkenin kaynaklarını sistemli olarak soyması demektir. Kısaca hırsızlar rejimi anlamına gelir. Demokrasinin bütün kurumları ile yerleştiği ülkelerde görülen bu durum o ülkenin gelişmesinin önünde en büyük engellerden biridir. Vikipedi, özgür ansiklopedi, bu durumu halkın kendi hırsızını kendi oyları ile seçmesi, diye tanımlıyor.
***
Kleptokrasi, otoriter bir rejimdir. Güçler ayrılığı yoktur. Örenğin; demokrasilerde yasaları kimin koyacağı (meclis), bu yasaların kimin tarafından uygulanacağı (yürütme) ve bu yasaların ihlali halinde kimin hangi kurallara göre çözeceği (bağımsız yargı) bellidir. Kleptokrasilerde kuvvetler ayrılığı yoktur, ya da görüntüde varmış gibidir. Yürütme; hem yasama hem yargı organlarını kontrol eder. Liyakat yoktur. Ekonomik kaynaklar yandaşlara aktarıldığı için iş yaşamında kalite ve düzgünlük kalkar, ekonomik ve sosyal yaralar oluşur… Düşünce, toplantı ve basın özgürlüğü yoktur… Bu durum vatandaşların kamuyu etkin bir biçimde denetlemesini engeller. Kleptokrasi rejiminin temel özelliği kamu kaynaklarının hesap vermeden kişisel amaçlar için kullanılmasıdır. Bu yöntemlerde yaygınlaşan yolsuzluk nedeniyle yabancı sermaye yatırımı azalır, işsizlik ve yoksulluk artar.
***
Edmund Burke, 1771’de; “Güç ne kadar fazla ise o kadar tehlikelidir” demiştir… Bu tür yönetim biçimlerine ne yazık ki dünyamızda sık rastlanır. Yolsuzluk karşıtı çalışmaları ile tanınan Almanya merkezli “Uluslararası Şefaffalık Örgütü” 2004 yılında şu bilgiler yayınlamış:
Eski Flipin Devlet Başkanı Ferdinant Markos, 5-10 milyon dolar,
Eski Endonezya Devlet Başkanı Suharto, 15-35 milyar dolar arası,
Eski Zaire (bugünkü adı Kongo) Devlet Başkanı Mabutu Sese Soko 5 Milyar dolar,
Eski Yugoslavya Sırbistan Devlet Başkanı Slobodan Miloseviç 1 milyar dolar… Haiti, Peru, Ukrayna, Nikaragua Devlet Başkanları da ülkelerinden milyar dolarla çalarak yurt dışına götürenler içinde sayılıyor. Ve hepsinin sonları malum.
***
Sonuç olarak hırsızlar rejimin egemen olduğu bir ülkede, yerli sanayi ve tarımsal üretim zayıflar. İç Pazar büyük sermaye gruplarına açılır. Siyasal alanda da insan haklarını çiğneyen, baskıcı bir yönetim kendini gösterir. Etnik milliyetçiliği, ırkçılığı ya da dini kullanarak geniş kitleleri yönlendirmeleri bu tür yönetimlerin en karakteristik özellikleridir.
***
Alfred E. Smith; “Demokrasinin bütün hastalıkları daha fazla demokrasi ile tedavi edilir.” Diyor. Demokrasinin özüne ve ruhuna uygun yasalar düzenlenir ve yasalara her vatandaş sahip çıkar hak, ödev ve sorumluluklarını özgürlüklerini bilirse demokrasi yaşar. Unutulmamalıdır ki politik yaşamımızdaki tüm bunalımlar er geç hukukla çözülür.
Çağdaş demokrasileri tehdit eden politik yozlaşma ve kleptokrasi daha fazla demokrasi ile tedavi edilir.
Demokraside kalın, hoş çakalın, dostça kalın.