Mustafa Yetkıl

TARİH ÖNCESİNE DÖNÜŞ

Mustafa Yetkıl

2221 yılındayız, insan ahlakı ve tıbbı unutmuş, salgın hastalıklar hayatta kalanları kırıp geçiriyor… TV, radyo yok, uygarlık yerini amansız bir şiddete, “herkes başının çaresine baksın” düşüncesine bırakmış…
**
Orman içinde bir düzlükte, yarım daire şeklinde kazıklar üzerine kurulu kulübelerden kurulmuş bir köy. Ortada büyük bir ateş yanıyor. Kuytu bir köşede ihtiyar bir adam dikkat kesilmiş çocuklara dünyanın başına gelenlerin öyküsünü büyüklerinden duyduğu kadarıyla anlatıyor. Ben de çocukların yanına sokulup dinliyorum. “Biz zamanlar…” diye anlatmaya başlıyor; “İnsanlar göklerde uçuyormuş, çok uzun mesafelerden görüntülü dahi konuşabiliyor, haberleşebiliyorlarmış. Daha hızlı ve iyi düşünen makinalara sahiplermiş, ateş olmaksızın ışık üretmeyi bile becerebiliyorlarmış. Bu dünyada eskiden iki yüz kadar ulus ‘demokratik’ medeniyetleri sayesinde barış içinde yaşayabiliyormuş. Ve sonra hammadde ve teknoloji zengini olan bir grup devlet bu demokratik değerleri kaldırıp yasak üzerine kurulu bir yapı oluşturmuşlar. ‘Yasakçılar’ baskıcıymış. Başka inanç ve düşüncelere mensup olanlara eziyet etmişler, katletmişler ibadethanelerini yakıp yıkarak ılımlı insanlara da çatmışlar… Demokrasiyi savunanların bir araya gelecekleri yerlere bomba koymuşlar, sayısız insan öldürmüşler… Şiddete nasıl tepki vereceklerini bilmeyen demokratlar önce gözlerini kapamış, yasakçılarla uyum içinde yaşamaya çalışmışlar… Ama bu tutumunu yalnızca kınayıp, yasakçıları bunlara neden olmakla suçlamışlar… Yasakçılar demokratların da kendileri gibi düşünmesini istemişler… Demokratlar halkı karanlığa sürükleyen bu cahilce davranışların bilim, mantık, teknoloji ve demokrasiyle yönetilen bir dünyada yasakçıların derhal yok olacağına inanmışlar ama olmamış. Yasakçı ideoloji ve hareket demokrasi ve ilerleme karşıtları arasında büyümüş, çoğalmış ve genişlemiş… Demokratik uluslar teker teker dize getirilip yasakçıların boyunduruğu altına girmişler… Tüm demokrasi kaleleri yıkılmış. Terör her yerde kol geziyormuş, yasakçıların düzeni kanun sayılıyormuş… İnsanlar huzur bulmak ve hayatta kalabilmek için yasakçı doğmayı benimsiyormuş. Kimse eğitim almaya ve şahsi bir fikre sahip olmaya cesaret bile edemiyormuş.”
“Bu durum nasıl böyle devam edebilmiş?” diye sordu çocuklardan biri. Yaşlı adam devam etti anlatmaya: “Demokratların birliktelikleri yokmuş. Demokratların kör suikastlarla vurula vurula küçücük kaldıkları ortaya çıkınca “yasakçılar” gerçek yüzlerini göstermişler… Artık kolluk kuvvetleri de yasakçıların yasalarını kabul ettirmekle yükümlüymüş… Bütün halk en küçük zevk ve sanattan yasaklarla mahrum edilirken yasakçılar ve aileleri, yakınları ve yandaşları bütün zenginliklerin keyfini sürerek kendilerine hiçbir şeyi yasak etmeden bolluk, sefahat ve aşırılık içinde yürüyorlarmış.
“Hala gökyüzünde uçuyor, at olmadan bir yerden bir yere gidebiliyor, ateş olmadan ışık üretebiliyorlar mıymış?” diye sordu aniden bir başka çocuk…
Yaşlı adam devam etti: “Yasakçılar kendilerine karşı daha güçlü direniş yolları bulacakları endişesiyle bilim insanları ve mühendislerin peşine düşmüş. Kendi düzenlerinde yıkıcı olduğuna inanılan düşüncelerin yayılmaması için aydın ya da entelektüele benzeyen herkese zulüm atmışlar…Esas itibarıyla, demokrat olan doktorlar büyücü olarak kabul edilip öldürülünce salgın hastalıklar yayılmış. Kadınların eğitiminden, teknolojiden ve tıptan sonra yasakçılar seyahatleri, müziği, TV’yi, kitapları hatta kuşların ötmesini yasaklamış, kendi tarihlerini yeniden yazmışlar. Meydanlarda gerçekleştirilen idamların mecburi izlenmesi dışında tüm eğlenceleri iptal etmişler. Korku her yerdeymiş.”
“Peki biz nasıl hayatta kaldık?” diye sordu bir başka çocuk. Yaşlı adam anlatmayı sürdürdü: “Yasakların tiranı yaşlanıp ölünce, mirasları çocukları arasında çetin kavgalara neden olmuş. Ortada ne büyük bir yasakçı ordusu ne de bir arada duran polis gücü kalmış. Teokratik imparatorluk param parça olmuş. Daha güçlü olanın ayakta kaldığı bu yasa karşısında atalarımız gibi düşünen kimileri askerlerin haydutların saldırılarından uzağa ormanın içlerine kaçmaya karar vermişler. İşte bu sayede buradayız ve ben size aynı zamanda sizin geçmişiniz olan bu hikayeyi anlatabiliyorum.” dedi ihtiyar.
“Ellerimin arasında bir kitap tutabilmek için neler vermezdim?” dedi bir çocuk. “İnsanların gökyüzünde kuşlar gibi uçabildiğini öğrenmek, uzaktakilerle konuşabilmek veya ateş yakmadan ışığa sahip olabilmek için de!”
Kulaklarıma inanamadım. 2021 ile 2221 yılları arasında böylesi olaylar mı oldu? Böylesine ileri bir uygarlığın başlangıç noktasına geri götürmek bu kadar kolay mı oldu? Kan ter içinde uyanıyorum…
**
Isınan dünya, iklim olayları, salgın hastalıklar, büyük orman yangınları, eriyen buzullar, Taliban ve İŞİD gerici örgütlenmelerin iktidar olmaları, savaşlar, ülkemizdeki gerici söylem ve baskılar bizleri uyumaktan alıkoymalı, uyanık kalmalıyız! Demokrasiden ve insanlıktan yana olanlar birleşmeliler…
Uyanık kalın, hoşça kalın dostça kalın…

Yazarın Diğer Yazıları