Nevzat Karataş

DİŞLERİ DÜŞÜNÜRKEN

Nevzat Karataş

SAĞLIK ve sıhhat, insanın başında taşıdığı bir taç imiş. Fakat insan bu tacın varlığından ancak taç düşünce yani sıhhatini kaybedince anlarmış. Bazen insanın bu tacı kaybetmesi, düşünce ufkunu da açıyor. Olaylara bir başka açıdan bakma fırsatını da yakalıyor.

Dişlerimiz rabbimizin bizlere hediye ettiği değer biçilmez nimetlerinden birisidir. Onları izlerken insan “Rabbim seni bilmek, bulmak için, varlıklarından hiç haberimiz olmayan şu dişlerimiz yeter ve artar bile” diyor. Ve beynimizde sorular bir birini takip ediyor. Neden vücudumuzun her tarafı et ve deriyle kaplı da dişlerimiz kemik olarak dışarıda ve açıkta duruyorlar?

Neden dişlerimiz anlımızın ortasında, dirseklerimizde, çenemizin altında, burnumuzun içinde, dizlerimizde, ellerimizde değil de ağzımızın içinde oluşmuşlar? Neden alttaki dişler yukarı doğru gelişiyor da yukarıdakiler aşağıya doğru oluşuyor? Neden alt dişlerle üst dişler bir birinin üzerine denk geliyor? Alttakiler biraz içeride, üsttekiler biraz daha geniş olsa ne olurdu? Nasıl oluyor da sağda ki dişler soldakilerin aynısı oluyor? Niçin öndeki dişler bıçak ağzı gibi keskin, köpek dişleri dediğimiz dişler çivi gibi ve azı dişlerinin üzerleri düz ve öğütücü? Niçin sıraya dizilmişler, gelişigüzel ağzımızın her hangi bir tarafında çıkmamışlar, çıksalardı ne olurdu?

Ve niçin bebeklerin dişleri doğduklarında çıkmamış oluyor? Veya belli bir yaştan sonra düşen dişler artık yenilenmiyor? Acaba dişler “Biz gidelim insanların veya hayvanların ağzında çıkalım. Çünkü onlar beslenmek için gıdaları ağızlarına koyarlar. Gıdalar sert ve büyük olduğu için boğazlarından geçmez, gıdaları ezelim, yemek borusundan geçecek parçalar şekline getirelim” diye düşünmüş olabilirler mi?

Veya bir toplantı yapıp “Ey ön dişler! Sizler bıçak şekline geliniz, çünkü gelecek gıdaları önce sizler karşılayacaksınız. Onları kesmeniz gerekecek; Ey köpek dişleri! Siz yanlarda durunuz, kopmayan gıdaları koparınız. Ve ey azı dişleri sizler arkaya sıralanınız, çünkü sizler gelen gıdaları öğüteceksiniz” demiş olabilirler mi? Veya bu toplantılarda “Lütfen her kes kendi yerine otursun, kimse başkasının yerine oturmasın, boy sırasına göre dizilin” diye kendi kendilerine bir emir vermiş olabilirler mi?

Bir de insan bu kadar yıl yaşadığı halde, her an sürtünmelerine rağmen dişler nasıl oluyor da yıllar boyu yıpranmadan kalabiliyorlar? Acaba bu özelliklerini de kendileri mi akıl ettiler?

Bir dostum, anlattı, diş dolgusu sıcak ve soğuktan etkilenmeyen bir maddeden yapılıyormuş. Ancak bu maddeyi kullanmak ideal değilmiş. Fakat başka bir madde de bu özellik yokmuş.

Acaba diyorum, dişlerimiz sıcak ve soğuğa karşıda son derece uygun hazırlanmışlar. Galiba yaptıkları toplantılarda –Şayet böyle bir toplantı yaptılarsa- bu konuyu da gündeme almışlar.

Dişlerin aklı, kendi kendilerini yapma yetenekleri olmadığına göre onları yönlendiren biri olmalı ve bu biri aklımızın almayacağı kadar büyük bir ilim sahibi olmalı” diye düşünüyorum.

“Diş ağrısı kabir azabı gibidir” denir. Ama acılar insanı pişirir derler. Her şeyde hayır aramalı. Bu arada Allah’a en yakın kulların doktorlar olduğuna iyiden iyiye inancım arttı. Rabbim boşuna “düşünün” demiyor. Hayırlı cumalar.

Yazarın Diğer Yazıları

Çerez Bildirimi

Sitemizde, daha yüksek bir kullanıcı deneyimi sunmak ve deneyimlerinizi kişiselleştirmek amacıyla, Gizlilik Politikası, Çerez Politikası ve KVKK Aydınlatma Metni sayfalarında belirtilen maddelerle sınırlı olmak üzere ve ilgili yasal düzenlemeler çerçevesinde çerezler kullanıyoruz.