Nevzat Karataş

Ali Haner'i kaybettik

Nevzat Karataş

 

Onu toprağın altına koyarken daha birkaç gün önceki konuşmalarınız, dertleşmeleriniz, bakışları aklınıza geliyor. Ona gelen ölümün sizin için de kaçınılmaz olduğunu düşünüyorsunuz. Bir an, o toprağın altına konulanın siz olduğunuzu varsayıyorsunuz. İşte o zaman irkiliyorsunuz.

İrkilseniz de ağlasanız da ölüm kaçınılmaz. Atalarımız kaçınılmaz sonu çok güzel özetlemişler. “Korkunun ölüme faydası yok.” Rabbim sonumuzu hayreylesin.

Ali bey de gazetemizde hastalanıncaya kadar yazdı. Hatta hasta olduğu zamanlarda bile yazmaya çalıştı. Doğru bildiğini, neticesi ne olursa olsun yazmaya çalışıyordu. Netice olarak çok iyi bir dosttu. En azından ben onu öyle bildim.

Çünkü sohbetlerimizde düşüncelerimi dile getirdiğimde doğru olanı kabullenirdi. Şayet kendisine ters gelen bir fikirse hiç tereddüt etmeden kendi düşüncesini dile getirirdi. Fakat bunu kesinlikle kızarak, kırarak veya alay ederek değil son derece ciddi ve sakin olarak, samimi olarak dile getirirdi.

SENİ DİNLEMİYORUZ

Belki de benim istediğim şeyi yapıyordu. Çünkü karşınızdaki sizin söylediğiniz her şeyi onaylarsa o sohbetin bir anlamı olmuyordu. Siz konuşuyordunuz, karşınızdaki de kafa sallıyordu. Dolayısıyla karşınızdakinden faydalanmanız mümkün olmuyordu.

Bir gün Ali Bey’e Hz. Ömer’in bir davranışını anlattım ve bütün problemleri bu örnekten ilham alarak çözebileceğimizi dile getirdim. “Bir savaş dönüşü ganimetler arasında bir miktar kumaş vardır. Bu kumaş savaşa katılanlar arasında eşit olarak bölüştürülür. Fakat dağıtılan kumaş bir takım elbise yapılacak kadar değildir.

Bu paylaşımı takip eden haftalarda, bir Cuma günü Hz. Ömer hutbe okumak üzere minbere çıkar ve konuşmaya başlar. Üzerinde dağıtılan kumaştan yapılmış bir takım elbise vardır. Ve o gün Hz Ömer halifedir. Camide bulunanlardan birisi ayağa kalkar ve “Ey Ömer seni dinleyecek değiliz” der.

Hz. Ömer sözüne ara verir ve konuşana “Dinlememenin sebebini söyler misin” der. O kişi “Savaşa birlikte katıldık. Kumaşı eşit dağıttığınızı söylediniz. Bana verdiğiniz kumaş benim için elbiseye yetmedi. Fakat senin üzerinde tam elbise görüyorum.” Der. Hz. Ömer, cemaatin arasında bulunan oğlu Abdullah’a seslenir  ve “Ey Abdullah! Kalk, konuş” der.

ANLATMAK YETMEZ

Abdullah ayağa kalkar ve “Evet doğru söylüyorsunuz dağıtılan kumaş bir takım elbiseye yetmedi. Biliyorsunuz, savaşa ben de katılmıştım. Bana da bir pay düştü. Kumaş ne bana ne de babama yetmiyordu. Ben hakkımı babama verdim. Oda kendine bir takım elbise diktirdi” dedi.

Bundan sonra Hz. Ömer’i suçlayan adam “Şimdi konuş! Seni dinliyoruz” der. Hz Ömer adamı azarlamaz. Çünkü o içinden geldiği şeyi samimiyetle sormuş, Hz. Ömer de aynı içtenlikle cevap vermişti.

Ben bunu anlatınca Ali Bey, Hocam anlattığın şey gerçekten etkileyici. Ben çocukluğumdan beri buna benzer, dinimizin gerçekten çok güzel yönlerini dinledim. Ama dinlemek ve anlatmak yetmiyor. Ne zaman biz bunları, büyükler olarak toplumda yaşarsak çocuklarımız da bunları benimser. Ve toplum olarak ideal toplumu oluştururuz.

Biz sadece anlatıyoruz, fakat toplum olarak yaşamıyor, hayatımıza tatbik etmiyoruz. Toplum olarak anlatılanların zıddını yapıyoruz. Çocuklarımız da anlattığımız gibi değil yaptığımız gibi yetişiyor. Dolayısıyla anlatmak yetmiyor, yaşamamız gerekiyor, dedi.

Haklıydı, konuşmakla olmuyor, yaşamak gerekiyor. Allah taksiratını affetsin. Hayırlı cumalar.

Yazarın Diğer Yazıları

Çerez Bildirimi

Sitemizde, daha yüksek bir kullanıcı deneyimi sunmak ve deneyimlerinizi kişiselleştirmek amacıyla, Gizlilik Politikası, Çerez Politikası ve KVKK Aydınlatma Metni sayfalarında belirtilen maddelerle sınırlı olmak üzere ve ilgili yasal düzenlemeler çerçevesinde çerezler kullanıyoruz.