Habib Bin Beltea hazretleri Mısır Mukavkıs’ına mektup götürmekle görevlendirilmişti. O bu görevi büyük bir cesaretle yerine getirdi. Mukavkıs’la görüştü, O’nun sorduğu sorulara akılcı bir şekilde cevaplandırdı, Mektubu verdi ve Peygamberimizin anlattıklarını ona anlattı.
Mukavkıs, Peygamberimizin mektubunu okuduktan sonra onu özel bir kutuya koyarak hizmetçisine teslim etti. Bu mektup Mısırın Ahmin bölgesinde, 1850 yılında bir manastırda, eski kitaplar arasında bulunarak Sultan Abdul Mecid tarafından satın alındı. Bu gün mukaddes emanetler arasında görme şansını yakaladığımız mektuplardan birisi budur.
Mukavkıs İslam elçisini beş gün misafir etti. Peygamber efendimize sunulmak üzere çok değerli hediyelerle birlikte iki cariyeyi Habib Bin Beltea ile birlikte Medine’ye uğurladı.
DAHA YOLDAYKEN MÜSLÜMAN OLDULAR
Bu cariyelerden her ikisi de yoldayken Müslüman oldular. Bunlardan birisi Peygamberimizin oğlu İbrahim’in annesi Mariye annemizdir. Diğeri de Peygamberimizin Şair’i Hasan bin Sabitle evlenmiştir.
Habib Medine’ye döndüğünde Peygamber efendimiz Mekke’nin Fethi ile ilgili hazırlıklar yapmaktaydı. Konu hakkında ona da bilgi verdi. Çünkü o güvendiği kişilerdendi. Habib Bin Beltea Mekke’den hicret ederken çoluk çocuğunu orada terk ederek gelmişti. Habib Mekke’ye yapılacak saldırıda ailesinin zarar göreceğini, hatta öldürülebileceğini düşünerek endişeye kapıldı. Ve aşağıdaki mektubu yazdı.
“ Ey Kureyş ahalisi! Hiç şüpheniz olmasın ki, Rasûlullah üzerinize gece karanlığı gibi korkunç, sel gibi bir orduyla gelmek üzeredir. Allah’a yemin ederim ki, Rasûlullah tek başına da kalsa Allah onu muzaffer kılar. Zira bu, Allah’ın ona bir vaadidir. Başınızın çâresine bakınız.”
Bu mektubu Ebu Lehebin müşrik olan cariyesiyle Mekkeye gönderdi. Durum Cebrail tarafından Peygamberimize bildirilince Peygamberimizin talimatıyla kadın Mekke’ye varmadan yolda yakalandı, sıkıştırıldı ve saçları arasındaki mektup bulunarak Peygamberimize getirildi.
Peygamberimiz Habib bin beltea’yı çağırıp savunmasını istedi. O da “Ya Rasûlallah! Acele karar vermeyiniz. Benim bu davranışım, kâfirlerden yana olmak, dinimden dönmek, onlara yardım etmek için değildir. Sadece Mekke’deki akrabalarımı korumak ve onları himaye etmek içindir.”şeklinde bir açıklama yaptı.
Peygamberimiz, Habibin bu savunmasını kabul etti. Ancak Hz. Ömerin de aralarında bulunduğu bir gurup onun cezalandırılmasını hatta öldürülmesini istediler. Ancak Allah Rasulü, Rabbimizin Bedir savaşına katılanlar hakkındaki açıklamalarını hatırlatınca ashab sakinleşti.
NEYİ, NİÇİN YAPTIĞIMIZI BİLEBİLMEK
Bunun Üzerine Mümtehine suresinin birinci ayeti nazil oldu. Ayette şöyle diyordu. “Ey iman edenler! Benim de sizin de düşmanınız olanları dost edinmeyin…”
Evet, savunma almak yetmiyordu, Rabbimiz bizlere yol gösteriyordu. Bu yol ikna etme yoluydu. Neyi, niçin yapmak, neyi niçin yapmamak; keşke yukarıda ki ayet-i Kerimenin yanında Bakara 120, Maide 51,55,56,57. Ayetlerini önce kendimiz defalarca okusaydık, sonrada bilmesi gereken herkese defalarca ve ısrarla anlatsaydık.
Bu gün Allah Rasulü aramızda yok ama onun getirdiği kural ve kaideler, uygulamalar bütün çıplaklığıyla ortada. Önemli olan “Neyi, niçin” sorularının doğru cevabını arama zahmetinde bulunmaktır. Hayırlı cumalar.